“Ne kadar söylesem de, ne kadar uğraşsam da çocuğuma kitap okutamıyorum. Halbuki o kadar kitaplar, hikayeler alıyorum ama olmuyor, okumuyor. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
Ya da;
“Ödüllendiriyorum, cezalandırıyorum; ne yapsam, ne etsem de öğrencilerime kitap okuma alışkanlığı kazandıramıyorum.”
Günümüzde maalesef bu ve buna benzer cümleler, bir çok veli ve öğretmenin dilinden düşmüyor. Gerçekten de günümüzde durum bu şekilde. Öğretmenlerin de, velilerin de yakınmaları çok doğru. Öğrenciler, ilkokuldan tutun da üniversiteye kadar hangi kademede olursa olsun okumuyor, okumak istemiyorlar. Toplum olarak okumayı seven bir toplum değiliz hasılı.
Okumamanın ya da mevcut okuyanların da azalmasının çeşitli nedenleri var elbette. Çevremizde kitaptan daha cezbedici o kadar çok uyaran var ki; doğrusu bu ortamda okuyabilmek, okumak istemek oldukça zor. Neden zor olmasın ki; telefon, sosyal medya ve dünyadaki iyi olsun, kötü olsun her şeyi önünüze seren internet var. Bunları bir kenara bırakıp kitap okumak hiç de kolay bir iş değil.
Öğrenciler, artık sınavlarda sorumlu oldukları kitapların özetlerini dahi rahat bir şekilde internetten öğrenebiliyorlar. Kitaplarda verilmek istenen mesajlara benzer yüzlerce film ve video her an önlerinde. Hep aynı temalar ve aynı içeriklerden de sıkılıyorlar. Herhangi bir dersi çalışmak için ders kitabı ya da kaynak kitap kullanmıyorlar artık. Artık kimse kitaplardaki bilgilerin yükünü çekmiyor. Öğrenci, açıyor internetten ders videolarını; derslerine ve sınavlarına oradan çalışıyor. Ayrıca artık günümüzde kitaptan çok online eğitime hızlı bir geçiş var. Dersler, okumadan yazmadan sadece eğitim sitelerindeki videolarla çalışılıyor.
Kim bilir, belki de onlar haklı. Kim haklı, kim haksız bilinmez, ama kitap okuma oranı ve kitap okuyanın değeri her geçen gün azalıyor…
Diğer bir durum; okumak isteyip de zaman bulup okuyamayanlar. Ancak yine şu “İsteyen çözüm, istemeyen bahane bulabilir” sözü aklımıza geliveriyor hemen.
Ülkemizde normal şartlarda ortalama bir kişinin telefonunun açık ekran süresi üç-dört saatin üzerindedir. Bu durumun, kişinin yaşı ile ters orantılı olduğunu, yani yaş küçüldükçe ekranda geçirilen sürenin uzadığını çevresine bakan herkes kolayca görecektir. Zaten kime sorsanız, ekrana maruz kalan çocuklarda dikkat dağınıklığı olduğunu hemen söyleyecektir. Dikkat dağınıklığı olan birinin okuduğunu anlama konusunda ne kadar dezavantajlı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Çocuklarda kitap okumanın önündeki en büyük engellerden biri de okunacak kitapların içeriğiyle ilgilidir. Öğrenci kendini, okuduğu kitabın içine atamayınca, o sihirli geçitten kitabın içindeki boyuta geçemeyince, kitapla bir bağ kurup kitaba tutunamayınca ve en önemlisi de içerikte kendinden bir şeyler bulamayınca o kitaptan sıkılıyor. İster ödül, ister ceza - ne olursa olsun tekrar o kitabı eline almak istemiyor. Bu durum da okunanı anlamayı güçleştiriyor maalesef.
Çocuklarda kitap okumanın önündeki atlanılmaması gereken önemli etkenlerden biri de kitaptaki kahramanların çocuğa hitap etmemesidir. Ya da çocuğun kendini kahramanla özdeşleştirebilme derecesidir. Özellikle de kitaptaki yer ve kişi isimleri de çocuğun seviyesine uygun olmalıdır. Yabancısı olduğu kültür, gelenekler ve kişi adları çocuk tarafından anlamlandırılamıyorsa çocuk için kitabı anlamak hiç de kolay olmayacaktır. Daha doğrusu kişi adları, yer adları, kendi örf ve adetleri kullanılırsa kitap, çocuğun zihninde aha iyi canlanacaktır. Çocuklarda okuduğunu anlamayı destekleyen en önemli unsurlardan biri de kitaplardaki görsellerin yeterli ve anlaşılır olmasıdır. Bu durum kitapta anlatılanların çocuğun zihninde canlanmasına destek olacaktır.
Biz yetişkinler, bir restorana gidince menü ne kadar zengin olursa olsun kendi istediğimizi tercih ediyoruz. Çocuklara da benzer şekilde davranıp, kendi kitaplarını kendilerinin seçmesine izin vermemiz gerekir. Kendi ilgi duyduğu bir alan olabilir. Örneğin sanat/spor/ eğlence ve ya her hangi sevdiği bir alan da olabilir. Çocuğa tercih etme şansı vermeliyiz. Çocuğun okuyacağı kitabın, çocuğun dünyasında bir yeri, bir anlamı olması gerekir.
Tabi ki de ülkemizde bir türlü mutabık olunamayan, sürekli olarak tartışılan diğer bir husus ise; “Okuma ve yazma öğretiminde, tümevarım mı yoksa tümdengelim mi daha iyi?” diğer bir ifadeyle “Harf temelli okuma yazma öğretimi mi, cümle temelli okuma yazma öğretimi mi?” tartışəlmaktadır. Kimine göre okuduğunu anlamada tümdengelim, kimine göre tümevarım daha etkili. Nedeni her neyse yukarıdakilerin içinde en önemli etken kuşkusuz okuduğunu anlayamamadır. Okuduğunu anlayamayan çocuk maalesef sıkılıyor ve kitap okumayı bırakıyor.
Tüm bunların yanında her zaman, hemen herkesin söylediği etkenden biri de, ailenin de kitap okuma noktasında çocuklarına örnek olması gerektiğidir.
Çocukların, okuyup anlayabilmesi ve de kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmesi için kitap okumanın önündeki engeller ortadan kaldırılıp, ondan sonra çocukların daha fazla okuması için gayret gösterilmelidir.
Gelecek yıllarda okuyan bir toplum olmamız dileğiyle...