Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın koalisyon açıklamasına ilişkin, "Bir koalisyon trafiğini kullanmaktan ziyade bu bir ittifak olur. Hükümetin ana ekseni çerçevesinde bir ittifak olabilir, pratik olarak koalisyonlar dönemi geride kalıyor" dedi.
Katıldığı bir radyo programında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, göstergelerin Türkiye’de halkın alım gücünün yükseldiğine işaret ettiğini dile getirerek, döviz kurlarının yükselişiyle ilgili de hiçbir rasyonel gerekçe yokken birden düğmeye basıldığını ve bunun bir operasyon olduğunu, adının da kur operasyonu olduğunu söyledi.
Türkiye ekonomisini geriletilmek, seçim dolayısıyla AK Parti hükümeti ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bir şekilde köşeye sıkıştırmak için kur operasyonları yapıldığını kaydeden Kurtulmuş, “Bu sistemin özelliği koalisyonlar döneminin geride bırakılmasıdır. Bir daha hükümet pazarlıkları, koalisyonlar olmayacak. Seçimi kazanmış olan cumhurbaşkanı ertesi günü kabinesini açıklayabilecek. Dolayısıyla ben böyle bir ihtimal görmüyorum. Ola ki böyle bir şey olursa, zaten bir koalisyon olarak değil, ama cumhurbaşkanı bakanları parlamento dışından oluşturacağı için bu konuda parlamento içine de yansıyacak bir ittifak arayış içerisinde olur. Bunu kastediyor. Bir koalisyon trafiğini kullanmaktan ziyade bu bir ittifak olur. Hükümetin ana ekseni çerçevesinde bir ittifak olabilir, pratik olarak koalisyonlar dönemi geride kalıyor. Partiler arasında oturup koalisyon yapma ihtimali olmayan bir sisteme doğru geçiyoruz. AK Parti parlamentoda yeterince çoğunlukla tek başına olabileceği bir çoğunluğu elde edecek" ifadelerini kullandı.
"Millet kıraathanelerini muhalefet yanlış anlatıyor"
Millet kırathanelerine ilişkin muhalefetin eleştirilerine yanıt veren Kurtulmuş, "Bizim ortaya koyduğumuz onlarca vaatten bir tanesi millet kıraathaneleridir. Muhalefet bunu yanlış anlatıyor. Biz millet kıraathaneleri vasıtasıyla bir kültür muhiti oluşturmaya çalışıyoruz. Halen fiilen devam eden projelerimiz var. Gençlerimizin uzun saatler boyunca kütüphanede bulunmasını, kütüphanelerin raflarda tozlu kitapların bulunduğu mekanlar olmaktan çıkmasını istiyoruz. Millet kıraathaneleri fikrinin arkasındaki ana fikir kütüphanelerimizin yaşayan kütüphaneler olmasıdır. İstiyoruz ki, bunları her mahalleye yayalım, orada yaşayan çocuklarımızı zararlı alışkanlıklar başta olmak üzere kötü alışkanlıkların tuzağına düşmekten kurtaralım. Bu vesileyle inşallah Türkiye’deki okuma oranlarını da ciddi bir şekilde de yukarıya doğru çekeceğiz" dedi.
Kurtulmuş, Türkiye’de halkın alım gücünü yükseldiğini belirterek, "Bütün göstergeler bunu ortaya koyuyor. Elbette büyüme rakamları içerisinde Türkiye’nin özellikle son yıllarda çok ciddi şekilde arttırdığı altyapı yatırımları var. Bütün bunların Türkiye’nin büyümesine katkısı olduğunu düşünmek lazım. Bunların dolaylı olarak vatandaşın yaşam kalitesi üzerinde çok ciddi katkısı var. Dolayısıyla kamunun yapmış olduğu altyapı yatırımları da vatandaşlarımızın hayat kalitesini olumlu şekilde etkileyecek bir takım sonuçlar ortaya koyuyor. Türkiye’de alım gücü yukarı çıkıyor. AK Parti iktidara geldiğinde kişisel gelir 3 bin dolardı, şimdi ise bu rakam 11 bin dolarlar seviyesine çıktı. 2 doların altında hayatını sürdürmek durumunda olan insanlar 1/4 oranında azaldı ve neredeyse yok noktasına geldi. Türkiye’de sosyal yardımlar vasıtasıyla da hakikaten maddi durumu olmayan, yoksul olan vatandaşlarımıza olağanüstü yüksek maddi yardımlar yapılmaya başlanıldı. En önemli önceliklerimizden birisi bölgesel kalkınmanın sağlanmasıdır.
Fabrikaların, iş yerlerinin sadece belli bölgelerde toplanmaması, Türkiye’nin her yerine yayılması için olağanüstü teşvikler veriyoruz ve özellikle çoğu Doğu ve Güneydoğu illeri olmak üzere bu illerde yatırım yapanlar diğerlerine göre daha yüksek devlet desteği alsınlar, bu yatırımları yapabilsinler istiyoruz. Geçmişi ile kıyasladığımızda milletimizin alım gücü artıyor ama bu büyüme devam edecektir. Türkiye ekonomisinin yakalamış olduğu bu yükselme hızını sürdürmesi şart" diye konuştu.
"Yeni sistemde parlamentonun güçlü olması şart"
Yeni sistemde hükümetin parlamentoya yasa teklifi götüremeyeceğini anımsatan Kurtulmuş, "Hükümetin başı olarak sadece cumhurbaşkanı her yıl kendi bütçesi ile ilgili yasa tasarısını meclise sevk etme yetkisine sahip. Bunun haricinde bütün yasa çıkarma yetkisi doğrudan doğruya parlamentonun. Onun içinde güçlü bir parlamento lazım. Güçlü bir liderlik, güçlü bir yönetim modelidir bu sistemin yapısı. Bu sistem Türkiye’nin işlerini çok daha etkin bir şekilde yürütmesine vesile olacak. Türkiye son beş ayda 1,3 milyon istihdam oluşturmuştur. Bir yıl içerisinde 2 milyondan fazla iş oluşturduk. Bu, Türkiye’nin istihdam oluşturma kapasitesi bakımından da geliştiğini gösteriyor. Genç işsizliğin uzun süre sonra ilk defa aşağı doğru indiğini, azaldığını görüyoruz. Genel olarak genç işsizlik 10,1 rakamına indi. Elbette bu yeterli değil. İstiyoruz ki, iş arayan herkesin iş bulabildiği bir Türkiye oluşturalım. Bu da ancak ekonomik gelişmeyle olabilir. Fabrikalarımız yaklaşık yüzde 85 seviyelerinde kapasite oranıyla çalışıyorlar. Bütün yöneticilerde işçi aradıklarını söylüyor. Türkiye’de istihdamın artması için muazzam bir yatırım ortamının gelişmesi sürecindeyiz. Özellikle son yıllarda Türkiye üretim ekonomisine geçmiştir. Türkiye’nin her tarafında üretimi artıracak teşvikleri ortaya koyuyoruz. En son Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle stratejik endüstrilerde yatırım yapacak olanlara teşvik imkânlarını açıklamıştı. Böylece ona da büyük yatırım destekleri veriyoruz.
İstihdamı artırmanın yolu yatırımın artmasıdır, Türkiye’nin üretim ekonomisinin de hızlı bir şekilde ilerlemesidir, üretilen mal ve hizmetlerle dünya ekonomisinde rekabet edebilir hale gelinmesidir. Türkiye 2002 yılında IMF’den 25 milyon dolar borç almak için sırada bekleyen bir ülkeydi. Gecelik faizler 7 bin 500 yüzlere çıktığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Sokaklara esnafların döküldüğü, yazarkasanın atıldığı, fabrikaların kitlendiği, üretimin durduğu, Türkiye’nin ihracatının son derece düşük seviyelere indiği ama daha da önemlisi Türkiye’de hem faiz oranlarının hem de dövizin çok yüksek şekilde yukarıya çıktığı ve devletin muazzam bir borç yükü altında ezildiği bir dönemdi. Öncelikle bu geçmiş dönemin tahribatı bir şekilde önlenmeye çalışıldı. Ondan sonra Türkiye’nin makro dengeleri dediğimiz işsizlik, istihdam, yatırım, devletin borçluluk oranları, enflasyon gibi makro dengelerde ciddi bir şekilde mücadele verildi. Enflasyonun çift haneli rakamlardan tek haneli rakamlara indirildi. O dönemlerden, AK Parti’nin üçüncü evresi olarak söyleyeceğimiz son 4-5 yıldır Türkiye’de topyekün bir üretim seferberliğini başladı. Yerli arabayı üretmek için atılan adımlardan tutun da, Türkiye’de yüksek teknolojilere verilen desteklere, savunma sanayinde ki muazzam yatırımlara çok büyük bir ivme kazandık ve bu ivme ile yolumuza devam ediyoruz. Kendi uçaklarımızı, kendi İHA ve SİHA’larımızı yapabilir bir konuma geldik. Ancak bu yeterli değildir. Daha da ileriye gideceğiz. Türkiye’nin, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olması lazım ve buna çok yakınız.
Yakın geçmişteki Gezi Parkı olayları, 17/25 Aralık olayları, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, zaman zaman özellikle döviz üzerinde yapılan kur ve döviz operasyonları Türkiye’nin güçlü bir ekonomisi olmasını, Türkiye’nin üreten ve yurt dışında rekabet edebilen bir ülke olmasını istemeyen yurt içi ve yurt dışındaki bir takım çevrelerin, bir takım Türkiye karşıtı çevrelerin eseridir. Gezi Parkı olayını bir çevre olayı gibi başlattılar. Ama Gezi Parkı olaylarının en temel sonucu dövizde yukarıya doğru hareketlilik, Türkiye’de faizin yukarıya doğru yükselmiş olmasıdır. Dolayısıyla bütün bu operasyonların arkasındaki temel unsur; Türkiye üretmesin, Türkiye uluslararası alanda rekabet edemezsindir. Türkiye’nin güçlü bir üretim ekonomisi olması, özellikle hükumetin 16 yıllık iktidarının üçüncü evresinde ekonomi politikaları olarak görebileceğimiz bu yeni atılım döneminde büyük projelerle Türkiye’deki bütün kapasite kullanım oranlarının yüzde 80’lerin üzerine çıkmış olması oldukça sevindiricidir. Bu üretimi artırarak yolumuza devam edeceğiz. Türkiye, 2017 yılında yüzde 7,4 büyüyerek dünyanın en çok büyüyen ülkelerinden birisi olmuştur. İlk üç ayda da bunu sürdürdük. Bu, Türkiye için önemli bir rekordur. Bu kalkınma hızını sürdürmeye devam edeceğiz" dedi.
"Kur operasyonu yapıldı"
Kurun yükselmesinin Türkiye ekonomisinin şartlarından kaynaklanan bir neden olmadığını ifade eden Kurtulmuş, ortada hiçbir rasyonel gerekçe yokken birden düğmeye basıldığına dikkat çekerek, "Bu bir operasyondur. Adı kur operasyonudur. Hatta operasyona başladıklarında kur krizi lafını kullanmaya başladılar. Böylece bir algı operasyonu da olsun istediler, ülke bir kriz havasına girsin istediler. Döviz kuru birden yükseldi. Devletin borçluluğu çok olsaydı, Türkiye istihdam oluşturamayan bir ülke olsaydı, Türkiye kapasite kullanım oranları çok düşük olan bir ekonomiye sahip olsaydı yani ona göstergeleri kötü ve kalkınma hızı çok düşük ya da negatif olsaydı bazı ülkelerde olduğu gibi, o zaman kur krizi Türkiye ekonomisi üzerinde bir kriz oluşturabilirdi. Ama mesele böyle değildir. Bunların hepsi yerli yerinde iken Türkiye ekonomisi geriletilmek için, seçim dolayısıyla AK Parti hükümeti ile Recep Tayyip Erdoğan'ı bir şekilde köşeye sıkıştırmak için kur operasyonları yaptılar. Bu kur operasyonlarını yapanlar bir taraftan da Türkiye’de faizin yükselmesini zorlamaya çalıştılar. Borsa kapandıktan sonra bile yurt dışındaki yabancı borsalarda Türk lirası üzerinde oyun oynayarak, ertesi gün erkenden Türkiye’deki kurun çok yukarıya çıkmasını sağladılar. Hükumetimizde bütün kurum ve kuruluşları ile bütün tedbirleri aldı ve bu tedbirleri almaya devam edecek. Yeni dönemde ise Türkiye üzerinde operasyon yapmak isteyenler hesaplarını yeniden gözden geçirecekler. Güçlü bir hükumet, güçlü bir liderlik ortaya çıktıktan sonra Türkiye üzerinde bu tür kur baskısı oluşturacak operasyonlar yapamayacaklar" şeklinde konuştu.
Kurtulmuş, “Sayın Cumhurbaşkanımızın partinin de genel başkanı olarak elbette parti üzerinde etkisi olacaktır. Ama sonuçta yasama görevi bütünüyle parlamentoda olduğu için parlamentodaki AK Parti milletvekilleri, AK Parti grubu yasaların üzerinde çalışacak, bunları teklif edecek, bunları gündeme getirecek. Ülkenin şartlarının gerektirdiği şekilde, elbette cumhurbaşkanı ile irtibatlı olarak süreç yürüyecek. Ama sonuçta yasa teklif etme yetkisi de, yasa çıkarma yetkisi de tamamıyla milletvekillerine, parlamentoya ait olacak. 16 Nisan’dan sonra kurda uzun süre çok stabil tam da bizim istediğimiz yatırım ortamını teşvik edecek şekilde gelişmeler oldu. Neden bu erken seçimin olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Türkiye 2019’a bu seçimi bırakmış olsaydı kur ve faiz baskısı oluşturanlar çok daha uzun bir süre Türkiye üzerinde operasyon yapma imkânı bulacaklardı. Dolayısıyla bu Türkiye’nin şartlarından kaynaklanan bir durum olmadığı için, bir operasyonlar silsilesinin sonucu olarak ortaya çıktığı için çok şükür bunu da durdurmuş olduk. Önümüzdeki dönemde kur ve faiz baskısı altında olmayacağız. Elbette terörle mücadele 16 Nisan referandumundan sonra önemli bir beklenti oluşturdu. 16 Nisan referandumunda sadece güvenlik kuvvetlerimize değil, aynı zamanda Türkiye’nin bütün yönetim sistemine de çok ciddi bir güç kazandırmış olduğu yeni sisteme geçildi. Ondan sonra da çok daha kuvvetli bir terörle mücadele yöntemi ortaya çıktı ve sonuç almaya başladık" dedi.