Dün güzel, bol köpüklü bir kahve yaptım kendime, balkondaki kanepede bir keyif yapayım dedim. Balkonum ana yola baktığı için giden gelen insanları da rahatça görebiliyorum. Gözlemleyici biri olduğumdan bu, benim için bir avantaj. Kahvemden bir yudum almıştım ki bir baktım yolun kenarında iki kadın sohpet ediyor. Seslerini de yüksekte olduğum için rüzgar getiriyor bana. Bildiğin duyuyorum. Yenice anne olan bir kadının neden normal doğum değil de, sezeryan olduğunu konuşuyorlar. Ve düşünceleri de olumsuz. O kadın normal doğum yapacaktı bu kadar!
Bazen hemcinslerimi yer yüzünden silesim geliyor. Ne kadar kadın dayanışması, kadınsal sorunlara toplumda yer aramış olsam da yeri geliyor bazı kadınlar bunları yerle bir edip, üstünden de ayağı ile çiğniyor. Bizim dayanışma da böylece son buluyor.
Gelenek adı ile kodlanmış olarak büyütülüyoruz. Kodlanarak yetiştirilen çocuklar da bir kaç sene sonra aynı anne ve babanın yanlış bildiği doğruları yanlış şekilde yaşıyor. Bu, özellikle kız çocuklarına karşı bir soykırım formatında yükleniyor beyinlere. Beyinler deforme oluyor. Ondan sonra toplum bir uçtan eriyerek mahv oluyor.
Bizim toplumda önyargı en sevilen nesne. Hep önyargılıyız. Bir kız yetişkinlik döneminden ta ölene dek belirli sorulara maruz kalıyor.
Evlenmeden önce;
-neden evlenmiyorsun?
-soran soruşturan yok mu seni?
-birine varmazsan evde kalacaksın!
- fazla araştırma, birine razı gel, evlen!
Evlendikten sonra;
-çocuk yok mu?
-hemen çocuk yapmalısın!
-çocuk adamı eve bağlar!
Çocuk doğduğunda;
-neden normal doğurmadın?
-normal doğum sağlıklıdır!
-sezeryan ile hemen ayağa kalkamazsın!
-kilo almışsın baya.
-çocuğu neden emzirmedin?
-mama iyi değildir.
İkinci çocuk muhabbeti;
- neden ikinciyi yapmıyorsun?
-yaşın geçiyor bak.
-ikinciyi de yap da arka arkaya büyüsünler.
-oğlun/kızın abi/abla olmalı.
-tek çocuk olmaz.
Bunlar gibi onlarca konu başlıkları yazabilirim. Ve biliyorum ki okuduğunuzda hiç yabancı gelmeyecek kulağınıza. Çünkü hemen hemen hepimiz duyduk, yaşadık bu önyargıları, eleştirileri. İşte bunlar kodalanarak büyütülmenin topluma verdiği zararlar.
Kimse kimsenin hayatına karışma yetkisine sahip değildir. Bu kafalara bunu anlatmak o kadar zor ki. Söylediğinde bile minnete maruz kalıyorsun. "Ben senin iyiliğin için söyledim" diye bir kurtarıcı cümle var. Söyleme kardeşim! Kendi hayatına bak!
Sen benim maddi, manevi, psikolojik, fiziksel ves. sorunlarımı nereden bileceksin? Ben beş tane çocuk doğurup onları yediremediğimde, giydiremediğimde kapımı çalıp halimi bile sormazken bu kadar burun sokma, karışma hakkı nereden bulunuyor?
Ve en acılı yanı bunları söyleyen, bu beyinlere sahip olanlar kadınlardır toplumda. Kodlanarak büyütülen kızlar yıllar sonra böyle önyargılı, kendinde başkalarının hayatına karışma, yönlendirme hakkı bulan kadınlara dönüşüyor. Yapmayın! İzin verin insanlar kendi hayatlarını ve kararlarını kendileri versinler. Söyledikleriniz sadece sizi çirkinleştiriyor gözümüzde. Dönün kendi hayatınıza bakın, belki uğraşacak daha güzel şeyler bulacaksınız, kim bilir...