Kolsoldaki Yıllanmış Porselenler

Aysel Ateş Abdullazade

Ayna ayna, güzel ayna, söyle bana, var mı benden daha değerlisi bu dünyada?

Değer kavramına değinmişken eskilere seyahat edelim mi biraz? Mesela annelerimizin gençlik dönemine ve sonrasına doğru bir yolculuk yapalım.

Çeyiz, bizim toplumun mental değerlerindendir sizler de bilirsiniz. Çok önemlidir bir kızın evlendiğinde getirdiği çeyiz. Hatta eskiden çeyiz gösterme günü vardı. Düğünden sonra kadın akrabalar yeni gelinin evine toplanır, çeyizini inceler, "not" verirlerdi getirdiyi çeyize. Bu yüzden anneler de kızlarına gerekli gereksiz birçok şey alırdı çeyiz adına. Belki de hayatında hiç kullanmayacağı bir sürü ıvır zıvıra para harcarlardı, sonra da borç öderlerdi yıllarca.

Şimdi bu gösterme çok yok ama yine gereksiz şeylere önem verme, borç harçla evlenme çeyiz dizme olayları devam ediyor. Hatta böyle bir televizyon programı da yapmışlar. Beş altı gelin toplanıp birbirinin evini, çeyizini, altınlarını inceleyip eleştiriyor.

Eskiye seyahat edelim dedim ya. Annelerimizin çeyizinde büyük bir konsol olurdu ve o konsolun içinde ömrü hayatında sadece bir iki kere kullanacağı yahut da hiç kullanmayacağı yemek takımları, porselenler olurdu. Asla aile içinde kullanılmazdı o takımlar. Belki bir kere "ağır" misafir gelirse o zaman. O da meçhul. Yılda bir iki kez konsoldan indirilir, tozu alınır, temizlenir yerine yığılırdı. Ama değerine baksan çokça para verilip alınmış, belki de aylarca borcu ödenmiştir o konsolun içindekilerin. Peki neden hiç kullanmayacağı bir şeyi alır insan? Ya da almış ise neden kullanmaz?

Hangi misafir benden, kişiliğimden, benim var oluşumdan daha değerlidir? Neden misafir takımı denilen bir ifade var? Neden misafir odası denilen bir oda var? Sadece misafire yapılan ayrıcalık, özenti kendine neden yapılmasın? Mesele misafir için ayrılan özenti değil, mesele kendin için ayırmadığın özenti.

Hayatımızda birçok böyle şeyler var ve insanların ömrü başkalarına hizmet edeceği günü beklemekle geçip tükeniyor. Misafir gelecek de özel tabaklarda ona yemek ikram edip, özenli odada onları ağırlayacağım. Neden? Peki ya kendin? Kendine neden bu güzellikleri sunmuyorsun, neden kendine de böyle değer vermiyorsun?

İnsan kendisi için hep en düşük olanı istediği sürece o düşüklük seviyesinden yukarı çıkamaz. Ve bunun için de hep az değer, az kıymet görür. Çünkü kendine biçtiği değer o kadardır. Sen kendine neyi hak görürsen etraftan da onu alırsın, o kadarını verirler sana. Kendine biçtiğin değer çevrenin de sana biçtiği değere dönüşür.

Değersizlik duygusu, kişinin kendisini toplum içerisinde ve ya içsel olarak önemsiz görmesi, genel olarak varlığının bir değer taşımadığı inancına sahip olmasıdır. Öz-değer, kendimize ne kadar değer verdiğimize dair bir inançtır. Değer sizinle başlar, sizinle de devam eder. Ben en iyisine layığım, en güzelini, en kalitelisini hakediyorum düşüncesi yapınızda olduğu zaman başkaları da bu inancı devam ettirecek. Aksi anlaşılandır.

Değerli kalın, esenlikle!