Türkiye’nin deprem gerçeğini kabul etmemiz gerekiyordu, şimdi daha da çok kabul etmiş durumdayız.
Deprem gerçeğini kabul etmek yetiyor mu?
Asla!
Bu gerçekliğin tam karşısında da ‘deprem öldürmez, bina öldürür’ gerçeği var.
Milyonluk 10 şehirde meydana gelen bu deprem sadece binlerce insanını hayatını kaybetmiş olmasının, bazı binaların hasarlı, bazı binaların ise sıfır hasarla bu depremi atlatmış olmasının da en iyi ispatı.
Türkiye’de konut yapımıyla ilgili ne gibi kurallar, ne gibi yasalar, ne gibi tedbirler, ne gibi denetlemeler yapılması gerekir ve yapılacak onu zamanla göreceğiz.
Ancak benim naçizane önerim gayrimenkul dediğimiz özellikle de aile konutlarıyla ilgili serbest piyasa kontrol altında tutulmalı, ticari faaliyette sınırlamalar olmalı.
Yatırım amaçlı gayrimenkul yapanların, bu yatırımdan dolayı ticari faaliyetlerinde daha çok kar edebilme gayesinden uzaklaştırılmalı.
Bu yatırımın bir sınırı, bu karın bir sınırı olmalı.
İnsanlar, en çok ihtiyaç duyduğu, en çok güven duymak istediği konutlarda serbest piyasanın zorlayıcı şartlarıyla baş başa kalmamalı.
Gayrimenkul yapın işini sadece ve sadece daha çok para kazanmak adına yapıp, insanların güvenliğini, binaların güvenliğini düşünmeyenlerle ancak böyle mücadele edilir.
Gayrimenkule yatırım yapıp, yüksek kira geliri elde edebilmeyi düşünenlerle ancak ve ancak böyle mücadele edilir.
Her anlamda sosyal devlet, hukuk devleti olduğunuz yerde, insanların en doğal hakları olan evlerinde güvenli yaşama hakları, serbest piyasa ekonomisi ve ticari kazanç hırsına kurban edilmemeli.
Konut alanında kontrollü serbest piyasa, kontrollü ticari faaliyetle, gayrimenkule yatırım yapan istediği miktardan gelir elde edemeyince yatırımı yeniden düşünecektir.
Yatırım yaparken parayı değil insanı daha çok düşünecektir.
Daha çok para kazanma hırsıyla bu işe giren yatırımcılar ise piyasadan kaçacaktır.
Zaten kaçsınlar, yok olsunlar!
Hırslı varlıkları bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına ölüm, yıkım ve mağduriyetten başka bir şey getirmiyor, getirmez de.