-Bana öyle bakma, bu halime laf etme. Karanlık dehlizlerdeyim ses etme. Sen yükseklerdesin ben alçaklarda.
*Ne oldu sana yine? Nedir bu hallerin? Farkında mısın kendine ne yaptığının?
-Senin için her şey ne güzel değil mi?
*Hepimiz için her şey var bu dünyada güzellikte, çirkinlikte; biz hangisini kullanıyorsak. Bende olan sende de var. Bana has değil ki bu?
-Benim bulunduğum yerde korku, umutsuzluk var. Senin bulunduğun yerde bunlar olsa böyle konuşmazdın. Öyle yükseklerden konuşmak kolay. Bu mantıkla sende de korku olması gerekmez mi?
*Benim elimde ilaç var, üzerinde bilgi ve sevgi yazan. Benim yaptığım sadece onları kullanmak.
-Yine başladın bilgiçlik taslamaya, her yer bilgi kaynıyor. Ama yine acı, keder, zulüm her türlü kötülük ve çirkinlik kol geziyor ortalıkta. Neye yetiyor ki sevgi ve bilgi?
*İlk önce sen kendinden sorumlusun. Önce bir kendine bak. Herkes kendi tarlasındaki elde edeceği mahsulden sorumlu. Başkasının tarlasına bakarken kendi traktörünü yanlış kullanmakta var.
-Benim kontrolümde olmayan bir sürü faktör var dışarıda. Elimizde olmayan birçok zorlayıcı şeye maruz kalıyoruz, nasıl etkisiz hale getireceğiz onları. Senin bildiğin bir yöntem var galiba, tarlanı nasıl
süreceğinle ilgili.
*Evet aslında basit bir yol var bildiğim. Dışarıda, başkalarından bir şey beklemeyecek kadar basit. Hepimiz içimizde bir kalp taşıyoruz. Bu kalp; ruhani nitelikleri yansıtıp, ilahi sıfatları açığa çıkartma kapasitesine sahip bir ayna gibi duruyor içimizde. İşe, o kalbi kullanmayı bilmekle başlanabilir belki!
-Şimdi, benim korkumdan bahsediyorduk. Korkunun ruhani niteliklerle ne alakası var. Bağlantı nereye kaydı.
*Tamda burası işte bağlantı yeri. Olması gereken yerde. İhtiyacımız olan ne varsa sevgi, şefkat, merhamet, adalet, güvenilirlik, sabır, cesaret ve daha birçoğu bunlar; ruhun nitelikleri değil mi? Yani bunlar bizde var, içimizde ama kullanabiliyor muyuz? Ona bakmak lazım.
-Ben bunları kullanmadığım için mi korku doluyum peki?
*Korkunun karşıtı cesaret ve sevgiyse, kullanıp denemek lazım.
-Ben kalbimde böyle bir şey hissetmiyorum. Sen nasıl hissediyorsun ki?
*Belki de içindekilerin görünür hale çıkabilmesi için toz ve kirlerinden sürekli temizlenmek gerekir kalbi. Temiz ve saf hale geldiğinde, işte o zaman gerçeklik güneşinin tüm ışığını yansıtabilecek parlaklıkta olur.
*Yani sen diyorsun ki zıtlıkları gör ve ihtiyacın olanı kullan. Korkuyu daha üstün bir güce dönüştür sevgi ve cesaretle.
* Evet, önce nehir yatağı temiz olmalı ki sonra içinde tatlı suların akışı olabilsin. Sevgi ve bilgi zihinlerimizde ve kalplerimizde büyüdükçe ruhani nitelikler serpilip büyüsün.
-Peki… Sen şimdi, kalbi arıtıp, ruhani nitelikleri kullanmaya başlayınca korku yok olabilir diyorsun.
Anladım, ama bilginin yeri neresi, onu nereye koyacağız bu durumda? Hani şu kullandığın ilaçtaki bilgiyi soruyorum.
*O zaman sana bilgi olarak, kutsal bir şahıs olan Abdülbaha’dan bir söz paylaşayım… son olarak.
“Düşüncelerimiz bu dünyanın tatsızlıklarıyla dolduğunda gözlerimizi Allah’ın merhametinin tatlılığına çevirelim; O bize semavi dinginlik gönderecektir.”