Kuşlar Uçar, Balıklar Yüzer, Çocuklar Oynar!
Okullar kapandı, ebeveyn mesaisi başladı. Şimdi öğretmenlerin dinlenme anne ve babaların çocukla daha fazla nitelikli vakit geçirme zamanı. Okul öncesi kurumlardan aile ve sosyal politikalara bağlı olan kurumların bazıları eğitim ve öğretime devam etmesine rağmen anaokulundan liseye pek çok eğitim kurumu ve milyonlarca çocuk için dinlenme ve eğlenme zamanı geldi. Bakmayın dinleme ve eğlenme dediğime çünkü ben ideal olanını yazıyorum sizlere. Oysa yarışa hazırlanan olimpiyat oyuncuları gibi tatili ders çalışma ve ödev kampına çeviren öğretmen ve ana-babaların sayısı hiç de az değil. Tatil dönemi için ayrıca ders planları hazırlayanlar, özel öğretmenlerle çalışanlar, çocuğun başında nöbet tutanlar bile gördü bu gözler.
Bazen anne-babalara “Durun yahu, rahat bırakın da çocukluklarını tatilde bari yaşasınlar” diyesim geliyor. Hepimizin gururunu okşuyor “çok iyi, pekiyi” dolu, yanına eklenen taktirler, teşekkürlerle süslenen karneler elbette. Çocuğun koca bir dönem boyunca yaşadığı travmaları, akran zorbalıklarıyla, anne baba zorbalıklarıyla, sistem zorbalığıyla verdiği mücadeleyi; elde ettiği sosyal becerileri, duyguları ve davranışları hiçe sayıyor salt türkçe matematik fen başarısını yansıtarak. Analitik gelişimini anlatıyor da sosyal ve duygusal yaşamına pek fazla ip ucu vermiyor bizlere malesef.
Hani o gözümüzde çok büyüttüğümüz, çerçeveletip astığımız başarılar küçümsenecek şeyler değil elbette. Daha çocukluk çağında, oyun çocuğu kıvamındayken okuması, yazması, sayması, işlem yapması, bilim öğrenmesi elbetteki çok kıymetli. Hele bir de ezberletmek yerine oyun ile öğreten bir öğretmenleri varsa çocuğunuzun ne mutlu size. Yok salt müfredat yetiştirme telaşında ve çocuğu sadece bilgi yüklemek için gören öğretmenlerle çalışıyorsanız vay o çocuğun haline. Belki ultra başarı ile süslenen karneleri ile haklı gurur duyacaksınız ama zamanla çocuğunuzun içinde bir şeylerin yok olup gideceğinden ve daha küçücükken kocaman bir yetişkine döneceğinden şüpheniz olmasın.
Hep konuşuruz, sorarız “Seninki hangi okula gidiyor?” diye ve okulun akademik başarısına göre karar veririz genellikle eğitimine nerede devam edeceğine. Çocuğu salt bilgi ile donatan, sosyal ve seçmeli dersleri bile akademik şekilde dayatan ve mezun olup bir diğer sınava girdiğinde alacağı puana göre tercih ettiğimiz okulların dişlileri arasında ezilen, yok olan yeteneklerinin farkına bile varamayız çok zaman.
Kuşa da, balığa da yüzme öğretmeye çalışan okulları tercih etme eğiliminde olan ebeveynler olarak, yarı yıl tatilini de yüzme öğrenme sürecinde bir adım öne geçsin diye çocukluğundan çalarak, ödev ve ders programı ile dolduruveririz genellikle çocuklarımızın. Eğer başarılı ise daha başarılı olsun, eğer eksikleri varsa eksiklerini kapatsın isteriz. Çünkü bizim gibi anne babaların çocukları başarılı olmaya mecburdur! Çünkü bizler sistem tarafından ne yazık ki akıl tutulmasına uğrayan ebeveynleriz! Çünkü bizler mükemmel ebeveynleriz ve mükemmel çocuklar yetiştirmeliyiz!
Sudelina (kızım) ilkokul ikinci sınıfa gidiyor. İlkokul 1. sınıfı ekonomik sistemde tutunamamış olması ve yönetsel eksiklikler dolayısı ile kapanan bir özel okulda tamamladı. İkinci sınıf için arayışa başladığımda kriterlerim; çocuk dostu bir okul olması, çocuğu çocuk olarak kabul etmesi, oyun ile öğretmesi (en azından öğretmeyi denemesi), sınır koymayı bilen sınıf öğretmenlerinin olması ve yönetimin, rehberliğin ve öğretmenlerin yaşanacak olan sorunlarda işbirliği içinde olmalarıydı. Elbette müfredatı uygulaması, çocuğun akranlarından geri kalmaması eğitimin şartı olmalıydı ama müfredattan önce insanlık sanatı ve yaratıcılığının desteklenmesi önceliğimdi. Şanslıyım! Kızım şanslı… Değerli öğretmenimiz Davut Çekiç bize sınıfa sonradan gelmiş olmasına rağmen uyum anlamında öylesine destek oldu ki ben bile çocuğumun okul değiştirdiğini hissetmedim. Veli toplantılarında gündemimiz hep çocukların çocukluklarını yaşamalarının desteklenmesi oldu. Öğretmenimiz çocuklar sağlıklı beslenmeyi öğrensin ve meyveyi sevsinler diye rol model olmak adına her gün elma yedi gözlerinin önünde. Ödev yapamadıklarında, zor geldiğinde zorlamayın bırakın oyun oynasınlar dedi. Ve ne oldu biliyor musunuz? Öğretmenlerine saygı duyan, evde oyun oynayıp dersi okulda öğrenen öğrencileri Türkiye geneli deneme sınavlarında Türkiye’de derece yaptı. Çünkü derece yapan öğrenciyi ön plana çıkarıp efsaneleştirmediği gibi hata yapan öğrenciyi de ötekileştirmemiş ve onların çocuk olduklarını en çok oyun oynamaya ve ailelerine ihtiyaç duyduklarını unutmamış, başarıya giden yoldaki sırrı çözmüştü Davut öğretmen.
Ben de şimdi sizlere diyorum ki, sevgili anne babalar bırakın çocuklar yapmaktan keyif aldıkları şeyi yapsınlar. Bırakın uyusunlar, oynasınlar… İmkan yaratıp eşlik edin oyunlarına çünkü bir daha ne onlar çocuk olacak ne de siz o yaşta çocuğunuzun ebeveyni. Endişelenmeyin, Siz eğer kütüphanesi olan ve okuyan bir aile iseniz onlar zaten ilerde sizin gibi olacaklar. Ve eğer çocuğunuzun karnesinde eksiklikler görüyorsanız bunun çözümünün tatil dönemi olmadığını bilin. Okullar açıldığında daha fazla nitelikli çalışma ile başarabileceğini ve ona güvendiğinizi ifade edip, birlikte keyifli vakit geçirmeye bakın!