“…
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.
…”
Dünya şairimiz Nazım Hikmet’in, yüreğinden dökülen dizelerden dokuduğu, Kuvayı Milliye Destanı’ndan kısa ve belki de en bilinen, en akılda kalan kısımlarından bir bölüm okuduk. Kurtuluş Savaşını şiirsel bir anlatıyla yazıya döken şairin, mahpus yıllarında ve Mustafa Kemâl Atatürk’ün “Nutuk” eserini okuyup, üzerinde çalışarak yazdığı bilinir destanı.
Şimdi 25 Ağustos’u, 26 Ağustos’a bağlayan geceye gidelim;
Gece hilaldi ve o hilal, bir yıldız ile kavuşmak ister görünümünü ısrarla ve inatla koruyacaktı uzunca zaman… Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin binlerce neferi, kendilerine iletilecek taarruz emrini heyecanla ve gözlerine uyku girmez şekilde bekliyorlardı. Hiçbirinin kuşkusu ve korkusu yoktu; ya bu vatan, vatan olarak kalacak ya da bu uğurda canlar verilecek. En rütbesizinden, en gün görmemişine kadar, en çarıksızından, en yaşlısına kadar, en fazla savaşmışından, en gezginine kadar… Verilecek emri uygulamak ya da düşmana ilk taarruz eden olabilmek için, adeta yerlerinde duramıyor, kendilerine güvenen komutanları başta olmak üzere, gücünü sırtlarında hissettikleri Türk Milletine muvaffak olabilmek için ölüm sıralarını bekliyorlardı.
Ve işte gelmişti o an; yeri oynatan, gökteki sessizlik perdesini yırtan top atışları kilometrelerce uzaklardan duyulabiliyordu. Avcı hatlarının düşman mevzilerine dek yanaşmalarının ardından Tınaztepe ve sonrasında Belentepe zapt ediliyordu.
“Bugün 26 Ağustos 1338 (1922) saat ondan itibaren tekmil cephede taarruza başlanmıştır. Muvaffakiyet Allah’tandır” (Aydemir,1975, s.550).
Mustafa Kemal Atatürk, bu iki tepenin alınmasından sonra, yukarıdaki mesajı telgraf çekiyordu meclise, vekâletlere ve diğer cephelere… Ve artık şaha kalkmış Türk ordusu, gözünün önünde dağılmakta olan düşman kuvvetlerini her yönden sıkıştırıyor ve bozguna uğratıyordu. Mustafa Kemâl’in kurmayları ile birlikte büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde masaya yatırdığı ve günlerce, gecelerce aklında oynadığı savaş oyunu sona yaklaşmak üzereydi. Düşman için sonun başlangıcını açıkça ilan eden Dumlupınar’daki Başkomutanlık Meydan Muharebesi, 30 Ağustos günü Türk ordusunun zaferiyle sonlanacak, artık İzmir’e dek kaçacak olan emperyalizmin maşası Yunan ordusu, mağlup olarak tarih kitaplarındaki yerini alacaktı. Ve hedef elbet ki Akdeniz’di ve nitekim Başkumandan Atatürk;
“Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önünde tutarak ilerlemesini ve herkesin, akıl kuvvetlerini, celadet ve hamiyet kaynaklarını, yarışırcasına ibzale devam eylemesini rica ederim.
Ordular! Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” (Aydemir,1975, s.562).
Kutlu olsun 30 Ağustos Zafer Bayramımız. Kutlu olsun bağımsızlığımız. Kutlu olsun özgürlüğümüz. Kutlu olsun emperyalizmi dize getirdiğimiz gün. Ve Anadolu; değil yüz yıl, sonsuza dek yurdumuz olsun. Ve hiçbir güç, bir kez daha sınamaya kalkmasın Türk Milletini…
Kaynakça - Aydemir, Ş. S. (1975). Tek Adam Mustafa Kemâl (2. Cilt). İstanbul: Remzi Kitabevi.