Kimse benim kadar anlam yüklememişti. Kimileri fark etmedi, kimileri ise "tutma elinde at çöpe" dedi...Senden bu hayata kalan en son şeydi. Teninin kokusu en son ona sinmiş ve tüm hayatın benim avuçlarımın içinde ki mavideydi. Mavi sonsuluktu,mavi gökyüzüydü.
Soğuk duvarlara sırtımı dayamış ve sol avcumun içindekine diğer elimle dokunuyor ve bölünen yüreğimle bir ses bekliyordum acizce. Beni kendime getirecek,elimdekini çekip çöpe atacak, anlamsızca durgunlaşan yüzümü gelişiyle hareketlendirecek sadece küçük bir ses bekliyordum. Beynimin içinde uğuldayan milyonlarca ses vardı. Karıncalar geziniyordu sanki tenimde, dilim damağım kurumuş minnet edercesine bakıyordum gelip geçene. Yoldan geçenlere seni soruyordum. "Tanımıyoruz,bilmiyoruz" diyorlardı. En son seni gören kişiye gitmek, en son nefes aldığın yere gitmeyi akıl edememişti seninle kafayı bozan beynim işte.
Sırtımdaki hissettiğim yükle ayaklarımdaki dermansızlığımla uzun koridorlardan ağır adımlarla ilerleyerek yürüdüm. Yabancı değillerdi hiç biri sana bir çoğu tanıdıktı artık hayatına.
Senin için; kimi ay parçasıydı, kimi soğuk revaniydi, kimi çok biliyordu, kimi şaban gibiydi, kimi çok merhametliydi, kimi ise nasıl okumuşta dr. olmuştu... Anlam veremiyordun.
Sen bunları boşver kendine iyi bak dediğimde kıyamazdın onlara ve ardına kocaman yüreğinle eklerdin "Allah başımızdan eksik etmesin kızım onları, ben ara ara kızıyorum ama onlar olmasaydı biz çoktan ölürdük deyip kendinden umutsuzca gülümsemiştin... Ve ardına son kez eklemiştin sana bir sır vereyim "ben içlerinde en çok .... doktoru seviyorum" deyip şımarık bir çocuk edasında omzunu silkip tebessüm etmiştin.
Bilirdim bir gün bu dünyadan göçüp gideceğini de en çok sevdiğinin ellerinde, gözlerinin önünde son bulacağını bilmezdim. Bu kadar erken son bulacağını düşünememiştim. Ayaklarım değil yüreğim götürmüştü beni o kapıya. Sana en son dokunan, kokunun ellerine sindiği, en son gözlerinin içine baktığın doktoru buldum.
Gözlerini benden kaçırıyordu ama gerçekleri değiştiremiyordu.
Ellerimdekini ellerine uzattım. En son bunlarla mı dokundun anneme, en son kokusunu mavilere mi boyadın? Neden sıkı sıkı tutmadın ellerinden, neden benim umudumdan bahsetmedin. Gidene son kez sorulur "gidiyor musun sahiden?'' diye... Sen de sordun mu sahiden gidiyor muyum diye sordun mu? anneme dedim.
"Cılız sesiyle keşke Eylü keşke, elimden fazlası gelseydi de kaybetmeseydik Suzan ablayı. Kalbi yorulmuş, ekip arkadaşlarımla ne yaptıysak geri dönmedi. Geri dönmek istemedi. Sen güçlüsün, biliyorum senin için çok zor olacak ama bu kaderi yaşayacaksın. Üzgünüm...."
Bir Eylül sabahı elimdeki mavi eldiveni içime çekip geri dönmeyecek olan annemi sonsuzluğa uğurlarken gökyüzünde bir yıldız değil tüm yıldızlar kaymıştı benim için. Umudum şah damarımdan kesilmişti.
....Ve sen gittin. Zamansız gittin, erken veda ettin.
Benim için ölümsüzsün ve hep öyle kal istedim. Gam dolu yüreğime işledim seni Annem.
Kalbine dokunan, avuçlarımda tuttuğum en son maviyle şimdi sonsuz oldun. Sonum olana kadar her gün dilimde ve zihnimdesin annem.
Sen de biliyorsun ki benden kurtuluşun yok. Yaşadığım sürecece senim için söylenecek sözüm hiç bitmeyecek. Dualarım ve sevgimle hâlâ bırakmadım ellerini. Ellerim ellerinde, şımarık kızın çaresizliğiyle hep seninle.
Eski masallardaki gibi benim kahramanımsın. Benim dünyamsın... Yüreğim kırık dökük ama üzülme kırgın değilim sana. İnanıyorum ki kalbin büyük bir oyun oynadı sana. Gel bir sigara içip sonra yine geleceğiz diyerek kandırdı seni. Yoksa sen beni, bizi bırakıp gitmezdin, gidemezdin, gitmemeliydin!
Sen geri gelmek isteseydin ben seveseve verirdim kalbimi senin ömrüne. Şimdi kalbinin içine yazıyorum "ADIN ÖMRÜME HATIRA".
S&E
Senin için söyleyebileceğim en kırılgan kelimem sadece özlüyorum...