Halk arasında kullanılan bir terim var; her-bi-b*kolog… Yıllarca dirsek çürütülerek, mürekkep yalanarak elde edilmiş büyük bir sıfatmış algısı yaratsa da kulaklarımıza ilk çalındığında, aslında sonradan üretilmiş bu kelime; her şeyi çok iyi bildiğini zanneden, her şeye bilirmişçesine burnunu sokan ve hatta hemen her şeyi çok biliyormuşçasına yaşayan kişiler için kullanılıyor şimdilerde…
“Her b*ka maydanoz olmak” deyimini de duymuşsunuzdur sıklıkla ve hatta günlük hayatta önümüze de konuyor bu deyim… Bilip, bilmediği her şeye burnunu sokan, karışan, yorum yapan ve hatta “her işi en iyi ben yaparım” mantığıyla görev üstlenmeye çalışan kişiler için genelde kullanılıyor.
Yabancı dillerde de benzer deyimler var; sistemin kurbanı olan yarım İngilizceme güvenmeyerek, mütercim tercüman yeğenim Ferhat’tan destek istedim ve bana şunları gönderdi; “poke one's nose into something” İngilizce “burnunu sokmak” deyimi… “seine nase in etwas stecken” bu da aynı deyimin Almancası… “keep your breath to cool your porridge” bu da İngilizlerin başkasının işine karışılmaması anlamında kullandıkları bir başka deyim. Yani her b*ka maydanoz olan kişiler sadece ülkemize özgü değiller. Dışarıda da varlar. Ancak sayısal üstünlük ayrı bir tartışma konusu olur!
Maydanozluk ile ilgili olarak bir filmi anımsatmak istiyorum;
Rahmetle andığımız Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Meraklı Köfteci Zühtü” filmine gidelim birkaç satır. Filmde, hemen herkesin işine karışan, bilse de bilmese de, şahit olduğu her şeye burnunu sokan ve bu sebeple de başı bir türlü beladan kurtulmayan Zühtü’nün (Kemal Sunal) hikâyesi anlatılıyor. Başını sürekli derde soktuğu için, babacan Başkomiser Hulusi Kentmen’in de sürekli huzurunda tabii… Filmin hemen her yerinde geçiyor bizim maydanoz deyimi… Ve hatta maydanozluk yüzünden Zühtü’nün başına gelenlerin ardından, Zühtü maydanoz kelimesini duyunca bir tuhaf olmaya başlıyor. Öyle ki, akıl hastanesine bile yatıyor. Akrabalarının baskısı ile hastaneden çıksa bile, maydanoza karşı tavrı değişmiyor. Filmde bununla ilgili bir sahne de var; kendisindeki miras kâğıdına ulaşmak isteyen akrabalarıyla yürürken bir manavın önünde duruyorlar. Akrabalarının içerisindeki bir kişi hariç tümü, Zühtü’nün yanında maydanoz denmemesi gerektiğini biliyor. Manav tezgâhından, eline bir demet maydanoz alan Zühtü, akrabalarına dönüyor ve:
Kemal Sunal: Bu nedir?
İhsan Yüce: Ha bu tere otidur.
Ali Şen: Daha çok semizotuna benziyor.
Şevket Altuğ: Amma da yaptınız be, bu bal gibi leylak.
Kemal Sunal: Nedir ulan bu?
Cevdet Arıkan: Ispanak.
Sümer Tilmaç: Ha bu misir pisçilu.
Dinçer Çekmez: Çüş ula, çüş, ha bu gördüğünüz maydanozdur maydanoz.
Ve maydanoz kelimesini duyan Zühtü, kısa bir an değişime uğrayıp, İsmail’i (Dinçer Çekmez) tokatlayıp, kalaylasa da, normale dönüyor. Filmin birçok yerinde, başına gelen hemen her şeyin, maydanozluk yüzünden olduğunu anlasa da Zühtü, bu huyundan vazgeçemiyor, ta ki, filmin sonuna kadar…
Gariptir ama, bizdeki Zühtüler, filmdeki gibi değiller! Maşallah; siyaset, spor, kültür, sanat ve aklınıza artık hangi disiplin geliyorsa, özellikle en öndeler, özellikle her yerdeler ve özellikle milletin gözünün içine baka baka, bir de ahkâm kesmiyorlar mı? Televizyon yorumcusu sıfatı ile ortalıkta dolanan, bunlardan bir sürü var!
Bir de devletleri idare edenler, yönetenler var. Her şeyi çok bildiğini, her şeyi kendisinin en iyi yaptığını ve en iyi yapabildiğini iddia edenler var. Yani hem her-bi-b*kolog olup, hem de her b*ka maydanoz olanlar var dünyadaki yüz seksen kusur ülke içerisinde… Allahtan, bizim ülkemizde böyle biri ya da birileri yok! Tanrı bizleri ve ülkemizi böylelerinden korusun!
Dipnot; “Her b*ka maydanoz olursan, kokarsın.” De Sinler.