2021 yılı temmuz ayında Antalya’nın Manavgat ilçesinde çıkan ve 10 gün süren zorlu mücadelelerle söndürülebilen orman yangınlarında, şehrin toplam orman alanının %5’inden fazlasına denk gelen yaklaşık 750 km² alan farklı şiddet seviyelerinde yandı.
Bu yangınlarda zarar gören ormanlık alanları ve yanan alanlardaki biyoçeşitlilik zararını analiz eden bir çalışmaya göre (Aydın-Kandemir ve Demir, 2023), birçok yaban hayatı türünün yaşam alanı zarar gördü. Üstelik zarar gören türler arasında, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından Kırmızı Liste kategorisinde sınıflandırılan ‘tehdide yakın’ ve ‘hassas’ türler de bulunuyor.
Yeşil Gazete'nin aktardığına göre, araştırmada ayrıca, yanan toplam alanın yaklaşık %15’inin en yüksek derecede, yarısının ise orta derecenin farklı seviyelerinde zarar gördüğü belirlendi. Yükseltisi fazla olan alanlarda yüksek tür çeşitliliği bulunduğu, bu çeşitliliğin kentsel alana yaklaştıkça azaldığı tespit edildi. Öte yandan tür çeşitliliği gösteren bu alanların, aynı zamanda en yüksek şiddette yanmaya maruz kaldığı da araştırmanın sonuçları arasında.
Çalışmaya göre, bazı türlerin yangın sonrası rehabilitasyon ve iyileştirme süreci ile gelişim göstermesi mümkün. Ancak bunun için yanan alanların orman olarak korunması gerekiyor. Doğanın rehabilite olmasını beklemek şart.
Şekilde yüksek şiddette yanan alanlar kırmızı renkte gösteriliyor; yanma şiddeti azalırken renk turuncudan sarıya doğru değişiyor (Araştırmadan).
İklim değişikliği, Türkiye ormanlarını tehdit ediyor
Mega orman yangınları, dünya çapında büyük çevresel felaketler arasında yer alıyor. İklim ve hava koşulları, orman yangınlarının başlamasında ve yayılmasında etkili olan önemli etkenler arasında.
Hava sıcaklıklarındaki artış ve yağışların azalması, ölü örtü tabakasının ve yanıcı materyallerin neminin düşmesine sebep oluyor. Sonuç olarak tutuşma sıcaklıkları ve süresi de azalıyor. İklim değişikliğiyle birlikte yaşanan uzun süreli kuraklıklar, sıklaşan sıcak hava dalgaları, artan sıcaklıklar ve şiddetlenen yaz kuraklıkları, yangınların daha da şiddetli olmasına ve geniş alanları etkilemesine, yani ‘mega’ orman yangınlarına dönüşmesine neden oluyor. Bu konuda Türkiye, özellikle risk altında.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2014 yılında yayınlanan 5. Değerlendirme Raporu’na göre Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz havzası, iklim değişikliğinin olumsuzluklarından en fazla etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor. Tam da bu nedenle, son yıllardaki orman yangınlarının önemli, hatta mega boyutlara ulaşması, ciddi bir endişe kaynağı.
56 memeli türünün yaşam alanı etkilendi
Türkiye tarihinin en büyük orman yangını olarak kayıtlara geçen 2021 Manavgat Mega Orman Yangını’nı inceleyen çalışmada, Avrupa Uzay Ajansı’nın servis ettiği Sentinel-2 uydu görüntüleri kullanılarak yanan alanlar belirlendi ve zararın büyüklüğü ortaya kondu: Yanan toplam 713 km² alanın yaklaşık %15’inin en yüksek derecede, yarısının ise orta derecenin farklı seviyelerinde zarar gördüğü belirlendi. Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu ise, yangının biyoçeşitlilik üzerindeki etkisine dair.
Buna göre yangın, IUCN tarafından belirlenen Kırmızı Liste’de yer alan ve habitat verileri bulunan yaklaşık 56 memeli türünün yaşam alanını etkiledi.
Çalışmada ilk olarak biyoçeşitlilik modellemesi yöntemi kullanılarak yanan alanlardaki tür topluluklarının zenginliği, yani alanda kaç farklı tür bulunduğunu gösteren ölçütler analiz edildi. Memelilerden oluşan yaban hayatı türlerine odaklanılan çalışmalarda, yanan alan içinde bulunan tür zenginliği, türlerin nadirlik oranı ve tüm bölgedeki çeşitliliğin genel ölçütü gibi analizler yer aldı. Böylelikle yanan alanlardaki kayıp ve zararımız, hem nitelik hem de nicelik bakımından ortaya çıkmış oldu.
Endemizmi ve tür çeşitliliği en yüksek alanlar, en yüksek şiddette yandı
Araştırma sonucunda yanan alanlardaki örneklem alanlarında bulunan türlerin genel olarak yükseltisi fazla olan alanlarda yüksek çeşitlilik gösterdiği, kentsel alana yaklaştıkça bu çeşitliliğin azaldığı görüldü. Yüksek tür çeşitliliği gösteren bu alanların, yüksek şiddette yanmaya maruz kaldığı da araştırmanın sonuçları arasında.
Geniş bölgedeki tür çeşitliliğini de ölçen araştırma, bu türlerin de yine yanma şiddeti yüksek alanlar içinde kaldığını ortaya koyuyor. Bu bulgular, yanan alanlar içindeki tür zenginliğinin yangınlardan önemli ölçüde etkilendiğini gösteriyor.
Araştırmanın incelediği bir diğer unsur ise yanan alanlardaki endemizm (nadirlik). Çalışma, yanan alanların çok yüksek endemizm göstermediğini ortaya koyuyor. Öte yandan, yükseltisi fazla olan ve yanma şiddeti yüksek olarak tespit edilen alanlardaki endemizm oranının, diğer alanlardan fazla olduğu görülüyor.
Hassas türlerin yaşam alanları zarar gördü
Araştırmaya göre, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan Ağaç yarasası (Nyctalus leisleri) türünün yaşam alanının neredeyse yarısı, yanan alanların içerisinde kaldı. Benzer şekilde, yalnızca Türkiye’de ve genellikle Akdeniz Bölgesi’nde bulunan ve Anadolu’yu eşsiz kılan küçük memeli türlerinden biri olan Kaya yediuyuru’nun (Dryomis laniger) yaşam alanı da önemli ölçüde zarar gördü.
Kaya yediuyuru.
Ancak Manavgat yangınından etkilenenler arasında geniş habitat alanına sahip türler de bulunuyor. Bunlar arasında Mısır meyve yarasası (Rousettus aegyptiacus), Anadolu serotin yarasası (Eptesicus anatolicus) ve Beyaz şeritli yarasa (Pipistrellus kuhlii) gibi türler sayılabilir.
Bu türlerin IUCN Kırmızı Liste kategorisinde sınıflandırıldığı da göz önünde bulundurulduğunda, orman yangını nedeniyle uğradıkları zarar, daha da kaygı verici hale geliyor.
IUCN’in Kırmızı Listesi, türlerin çeşitlilik durumu, karşı karşıya oldukları tehlike ve tehditler, tür sayısı gibi konuları değerlendirerek türleri farklı endişe kategorilerine göre sınıflandırıyor. Bu çalışmanın bulgularına göre, yangınlardan etkilenen türlerin yaklaşık %11’i, IUCN tarafından ‘hassas’ ve ‘tehdide yakın’ olarak sınıflandırılmış türler.
Üstelik yangınlar nedeniyle coğrafi alanların değişmesi ve tür çeşitliliği ile sayısının azalması, Kırmızı Liste kategorilerinin de olumsuz yönde değişebileceğinin sinyallerini veriyor. Tabii ki tür nüfuslarının azalmasında göçler, türler arası rekabet, av-avcı dengesinin bozulması, hava kirliliği gibi birçok faktör etkili olabiliyor. Ancak gelecekte yaşanacak büyük orman yangınları, durumun daha da kötüleşmesine, daha çok sayıda türün durumunun endişe verici olarak sınıflandırılmasına neden olabilir.
Ağaç yarasası.
Yangına dayanıklılık, türden türe değişiyor
Habitat alanı büyük oranda zarar gören türlerin aktivitelerinin, yangın öncesi zamana dönüp dönemediğini de inceleyen çalışmada, en fazla habitat alanı kaybı yaşayan tür olan Ağaç yarasasına odaklanıldı. Bu türün yangın sonrası aktivitelerinin incelenmesinde, Akdeniz Havzası’ndaki başka ülkelerde yapılan çalışmalardan da faydalanıldı.
İncelemede, Ağaç yarasasının yangın direncinin, yanma şiddetine bağlı olarak azaldığı ortaya çıktı. Çalışmada yer verilen araştırmalarda, türün yangınların öncesinde %40’a yaklaşan alan kaplama oranının, yangın sonrasında %14 seviyesine düştüğü görülüyor. Türün aktivitesi, bir daha yangın öncesi seviyesine ulaşamamış. Bu bulgular, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki yaşam alanının %56’sı etkilenen Ağaç yarasasının yangına dayanıklılığının oldukça zayıf olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak yangına dayanıklılık, türden türe farklılık gösteriyor. Çalışmalar, Türkiye’nin en küçük yarasa çeşidi olan Bayağı cüce yarasasının yangın sonrası aktivitelerinin önce düştüğüne, ancak daha sonra gelişim gösterdiğine işaret ediyor.
Orman yangınlarının yaban hayvanlarına en büyük zararı, sebep olduğu habitat bozulması dolayısıyla gerçekleşiyor ve farklı ölçülerde de olsa tüm türleri etkiliyor. Tür çeşitliliğinin yaşam zincirindeki önemi ve en küçük türlerin dahi üstlendiği kritik rol dikkate alındığında, yaşanan kayıplar, geri dönüşü mümkün olmayan sorunlara sebep oluyorlar.
Örneğin habitat alanı orman yangınlarında zarar gören yarasaların hayatta kalma oranlarının düştüğü ve başka türlerle rekabetinin arttığı, bilim insanları tarafından bilinen bir durum. Bu ise yarasaların, insan ile etkileşebileceği kent alanlarına daha da yaklaşması sonucunu doğuruyor. Nihayetinde, insanın, doğanın içerdiği farklı patojenler ile temas olasılığının artması anlamına geliyor.
Kısacası ‘yarasa’ deyip geçmemek gerekiyor. Hep olumsuz yanları konuşulsa da sivrisinek ve böcek gibi canlıları yiyerek artışlarına engel olan ve sıtma gibi hastalıkların önlenmesinde rol oynayan yarasalar, sistemin önemli bir parçası ve yangınlar, en çok onların hayatta kalma oranlarına zarar veriyor.
Büyük memeliler bile zaman içinde toparlanabilir
Yangınların sebep olduğu zararlara rağmen, büyük memelilerin bile toparlanması imkansız değil; yalnızca zaman alacak. Türlerin rehabilitasyonu ve toparlanma süreci için, yanan alanların kesinlikle başka arazi kullanımlarına dönüştürülmemesi ve doğanın rehabilite olmasının beklenmesi gerekiyor. Boz ayı, Karakulak ve Yaban keçisi gibi büyük türlerin dahi yanmış habitatlarda zaman içinde üreyip çoğalabildiği biliniyor.
Kayıtlara göre büyük memeli türleri, bu habitatları etkin bir şekilde kullanıyor. Yanma sonrasında tekrar yayılım gösterebiliyorlar. Yanmış alanların kendi haline bırakılması durumunda, bölgedeki büyük memeli türleri yaklaşık 10-15 yıl içinde toparlanabiliyor. Bazı çalışmalar, bu türlerin yangın göçü ile yakın alanlarda yeni yaşam alanları oluşturabildiğini de gösteriyor.
Mevcut kayıplar, büyük veya küçük bazı memeli türleri için, eski haline dönebilecek durumda. Bu nedenle, doğrudan yangın kaynaklı, habitat hasarı, yangın göçü gibi zararların dikkatle incelenmesi, özellikle Karakulak gibi bazı hassas türlerin ve biyoçeşitliliğin korunması için yaban hayatı koridorlarının planlanması gerekiyor.
Yangınlara önlem almak şart
Orman yangınlarının ivmelenen iklim değişikliği etkileri nedeni ile daha da büyük çaplı ve şiddetli olması ve yanan alan miktarının giderek büyümesi, geleceğimizi nasıl kurtaracağımız sorusunu da gündeme getiriyor.
Bu noktada karar vericilerin ve yöneticilerin planlama yaparken bilim insanlarıyla birlikte çalışmaları ve orman yangınları konusunda multidisipliner – sadece orman ve çevre mühendislerini değil, temel bilimci ve iklim bilimcileri de kapsayacak şekilde – ekipler oluşturulması önem taşıyor.
Bunun yanı sıra alınabilecek bazı önlemler de var: Öncelikle orman yangınları konusunda hassas alanların tespit edilmesi ve yangın sezonu öncesinde bu alanlara giriş-çıkışların yasaklanması gerekiyor. Bölgedeki yabancı canlıları, yani insanları tespit edecek kameralı sistemlerin ve alarm sistemlerinin kurulması; yangın havası erken uyarı sistemlerinin devreye alınması da atılabilecek önemli adımlar arasında.
2021 yangınlarını söndürmede yaşanan zorlukların tekrarlanmaması için, söndürme amacıyla yapılacak uçak, helikopter, akıllı yangın söndürme mühimmatları gibi tüm geliştirmelerin artırılması gerekiyor.
Yeni yangınlarla karşı karşıya kalmadan, biyoçeşitlilik modelleri ile ormanlarımızın zenginliklerinin ortaya çıkarılması ve yangınlardan sonra kayıp analizlerinin yapılması da büyük önem taşıyor. Yanan orman alanlarının başka arazi kullanımlarına açılmasını engelleyecek kanunların geliştirilmesi ve kati bir şekilde uygulanması, ayrıca orman köylülerinin kayıplarının tanzim edilmesi, uygulanması gereken politikalar arasında yer alıyor.
Ormanlarda yaşayan türlerin yangın anında kullanabilmeleri için kaçış koridorlarının oluşturulması, yaban hayvanlarının yangın sonrası davranışlarının gözlenmesi ve istilacı türlerin çoğalmalarının önüne geçilmesi, ormanları geleceğe miras bırakabilmek için gerekli.
Yangın anında değil, öncesindeki yardım çağrıları, işbirliği ve samimiyet, dünyada bizim dışımızdaki canlıların evlerini, bizim ise gezegenimizin en büyük karasal karbon yutaklarını korumanın en değerli yolu.