Diyarbakır'daki 'Narin' olayı, 8 yaşındaki Narin'in melek olması, amcası, annesi, ağabeyi, yengeleri, kuzenleri vs. 10 kişinin tutuklu, toplam 24 kişilik bir dava haline geldi.
Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir inceleme, araştırma ve soruşturmayı hep beraber 20 küsür gündür canlı canlı dizi film izler gibi izledik.
Kayıpken bulunan Narin'in, ölmüşken çuvala konan Narin'in, çuvala konulmuşken deliller yok olsun, kendisi doğal şekilde yol olsun diye dere kenarına, tatlı suyun içine nasıl konduğunu hep birlikte izledik.
Bütün ülkeyi kahreden, özellikle kız çocuğu babalarını, kız çocuğu annelerini daha da çok derinden yaralayan olayla ilgili, devletin, güvenlik güçleriyle, hukukun temsilcileriyle çok ama çok iyi bir sınav, çok iyi bir sonuç çıkardığını düşünüyorum.
Soruşturma tutukluların cezaevine gitmesiyle, tutuksuzların adli kontrol altında tutulmasıyla tamamlandı.
Şimdi sıra yargıda.
Hakimlerimizde!
Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılacak muhtemel davada ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanacak olan sanıklar, son sözlerini, olayla ilgili bildiklerini bir de hakimlerin karşısında anlatacaklar.
Olayda şu an net olan iki şey var, birincisi Narin'in öldürülmüş olması, ikincisi onu N.B'nin dereye çuvalla bırakıp, üzerine taş koyması.
Katil kim? sorusunun cevabı ise halen yok.
Yargıçlarımızda katilin kim olduğunu bulacak, o katile yardım ve yataklık yapanların olaya ne kadar iştirak etmiş olduklarını belirleyecek ve hatta bu olayla ilgili yalan beyanda bulanan, yanıltıcı bilgi verenlerin kimler olduğunu da tespit edecek ve nihai kararını, adaletin tecelli etmesini sağlayacak hükmünü açıklayacak.
Narin'i kayıp iken öldürülmüş olma ihtimali üzerinde çeşitli senaryolar üretildi.
Narin'in öldürülmüş bedeni bulunduğunda ise bu senaryolar verilen ifadeler, anlatılan hikayelerle daha da çoğaldı.
Hali hazırda çıkmış dört poliseye romanı olan, 26 yıllık meslek hayatımı İzmir Adalet Sarayı'nda bir çok davayı canlı canlı takip etmiş, haberler haline getirmiş birisi olarak Narin'in ölümüyle ilgili bir polisiye roman yazmaya çalışsam bu kadar gerçeklik bile bana yeterli.
Katil kim sorusunu da hikayenin sonuna senaryo gereği koyabilirim.
Bir çok ihtimal dahil olsa da benim romanımda Narin'in katili Enes olurdu.
Kolunu dişleyen, psikolojik sorunları olan, kardeşine karşı şiddet uygulama ihtimali yüksek olan ağabey Enes.
Ama şakayla, ama öfkeyle Narin'in ölümüne sebep olan Enes'in en büyük koruyucusu da ölen Narin'in, kendisinin annesi olurdu.
Anne yüreğini, ölen kız çocuğunu geri getirmeye yetmeyeceği için onun ölümünden dolayı cezaevlerinde çürüme ihtimali olan Enes'i korumak dürtüsüyle hareket ettirirdim.
Doğu'da aile yaşantısında kız çocuğuyla, erkek çocuğuna bakış farkının insanlık boyutu dışında olduğunu ise romanımda başka başka yaşanmış küçük hikayelerle romanın içine serpiştirirdim.
O annenin derman aradığı kişiyi de, evden uzakta olan kocası, çocuklarının babası yerine çareyi de o civarın ehli bilirkişi gibi olan, her işten anlayan, her insanın derdine derman olan, her insanın sorunun çözmeye çalışan muhtar yani Narin'in amcası yapardım.
Narin'in muhtar amcasının bulduğu çözümü en güvendiği, maddi ve manevi destek olduğu ve aynı zamanda her işinde kullandığı N.B. olurdu.
Hikaye bu sadece dört kişi üzerinde dönmesi romanın kısa sürmesi anlamına gelirdi ki, romanı daha fazla uzatmak için ise Narin'in akrabalarını, Narin'i tanıyan, Narin'le iletişim halinde olan herkesi bir bir hikayenin içerisine bu gerçekliği öğrenip, bir veya birden çok sebeple suskun kalmak zorunda bırakırdım.
Romanın sonunu da bugün ki gerçekliklerde olduğu gibi adli makamlara, hakimlere, savcılara bırakır, cezaevinde, duruşma salonunda sözlü çatışmalar içerisine sokar, en sonunda ise erkek çocuklarını kız çocuklarından üstün gören babanın Narin'in mezarına götürüp, bu düşüncesinden ve bu düşüncesinin yarattığı sonuçlardan dolayı af dileyen gözyaşları içerisinde erkeksi ruhunun üstünlük psikolojisine tövbe etmiş halde bırakırdım.
Bu benim romanım!
Gerçekleri hep beraber izlemeye devam edelim!
Vesselam!