Ancak, hastalar için uzun ömür imkanı sunan bu tedaviler bazı yan etkiler de yaratabiliyor. Bunlardan biri de her 4 meme kanseri hastasından birinin karşılaştığı lenfödem. Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras ve Acıbadem Atakent Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Vildan Çerçi, yaşam kalitesini ciddi olarak etkileyen ve hastaların gündelik hayatını sürdürmesini bile engelleyebilen bu sorunun kontrol altına alınabilir ve tedavi edilebilir olduğunu belirtiyor. Ancak bu noktada hastalara da büyük görevler düşüyor.
Vücut savunmasında bağışıklık sistemi ile birlikte çalışarak koruyucu bir filtre görevi üstlenen lenf sistemi, bu denli önemli bir görevi bulunmasına karşın çok fazla tanınmıyor. Aslında hangi nedenle olursa olsun bu sistemin düzgün çalışmasını engelleyecek herhangi bir sorun karşısında damarlar hücrelerden gelen atık sıvıyı boşaltamıyor. Dokular içinde birikmeye başlayan bu sıvı da vücudun farklı bölgelerinde şişlik ve şekil bozukluklarıyla kendini gösteren lenfödeme neden oluyor.
Doğuştan gelen veya sonradan ortaya çıkabilen bu sorunla en çok mücadele edenlerin başında ise meme kanseri tedavisi gören hastalar geliyor. Meme kanseri cerrahisi sırasında memeyle birlikte lenf nodlarının alınmasına bağlı olarak lenfödem gelişebiliyor. Meme kanseri yaygınlığı düşünüldüğünde sorunun ne denli geniş bir kitleyi ilgilendirdiği de doğal olarak ortaya çıkıyor.
Meme kanserinin bugün tedavide oldukça başarılı sonuçlara ulaşılan kanserlerin başında geldiğini hatırlatan Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras, dolayısıyla tedavi sonrasında kaliteli ve sağlıklı yaşamın da son derece önem taşıdığını söylüyor. Bu noktada yaşamı etkileyen lönfödemi önlemek konusunda hastaların bilinçlenmesinin önemine işaret ediyor.
Lenfödem riskini artıran faktörler
Bugün istatistikler her 4 meme kanseri hastasından birinde lenfödem ortaya çıktığını gösteriyor. Ancak yine de lenf nodları alınan her hastada bu sorunun gelişeceği anlamına gelmiyor. Bu noktada bazı risk faktörleri devreye giriyor. Memeyle birlikte koltukaltından alınan lenf nodlarının sayısına, nasıl çıkarıldığına bağlı olarak riskin değiştiğini anlatan Prof. Dr. Cihan Uras, “Lenf nodlarında kanser olup olmadığını belirlemek amacıyla birkaç lef nodunun çıkarıldığı ‘sentinel lenf nodu biyopsisi’nde hastalığın gelişme riski daha düşük oluyor. Ancak koltukaltından daha fazla lenf nodlarının alındığı ‘aksiller lenf nodu diseksiyonu’ yapılan hastalarda lenf ödem gelişme riski artıyor” diye konuşuyor.
Bununla birlikte kanser tedavilerinden sonra açığa çıkan lenfödem riski; cerrahi operasyonun doku üzerindeki etkilerine, radyoterapinin komplikasyonlarına, yapısal olarak bireylerin lenfatik sistem farklılıklarına, lenfödem hakkında yetersiz bilinçlendirmeye ve hastanın kişisel dikkatsizliğine bağlı olarak artabiliyor.
Ameliyatın hemen ardından ya da yıllar sonra ortaya çıkıyor
Lenfödemin oluşumunu önlemek için son yıllarda koltuk altındaki tüm lenf nodlarının alınmaması yönünde bir yaklaşım uyguladıklarını söyleyen Prof. Dr. Cihan Uras, “Artık geçmişteki gibi tüm lenf nodlarının alındığı cerrahi anlayıştan uzaklaşıldı. Ancak bazı hastalarda tüm lenf nodlarının alınması da önem taşıyor. Bu gruptaki hastalar, radyoterapi de gördüğü takdirde ameliyattan sonra kolda şişme riski yüzde 17-40 olabiliyor. Bazı hastalarda lenfödem ameliyattan bir ay, bazen de yıllar sonra ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla hastaların riskin ömür boyu devam ettiğini bilerek gerekli önlemleri alması önem taşıyor” diye konuşuyor.
Meme cerrahisi sonrasında ortaya çıkabilecek hafif şişlik normal olarak kabul ediliyor. Genellikle de altı hafta içinde yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Ancak lenfödeme işaret eden ve hemen hekime başvuru gerektiren belirtiler şöyle sıralanıyor: Ameliyatın yapıldığı tarafta ağırlık ve ağrı hissi, kol, el veya meme cildinde sıkılaşma hissi, kolda, elde veya parmaklarda esnekliğin azalması, ciltte sıkılaşma, şişme, çukurlaşma gibi değişiklikler.
Önlem almak tedaviden daha etkin!
Acıbadem Atakent Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Vildan Çerçi, lenfödemin olası etkileriyle mücadele etmektense oluşmadan önlem almanın çok daha etkili olacağını belirterek kanser tedavisi sonrasında alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor:
Sürece hastayı da dahil ederek, tedavi sonrasında karşılaşma ihtimali bulunan lenfödem konusunda bilgi vererek önlenebilir bir sorun olduğunun anlatılması,
Cerrahi öncesi lenfatik drenajın hızlandırılması,
Lenfatik yolları gösterici ve dokulara en az hasar veren koruyucu cerrahi tekniklerinin uygulanması,
Cerrahi sonrası lenf drenajının hızlandırılması, mümkün olan en kısa sürede cerrahi uygulanmış kol ya da bacağa uygun egzersiz başlanması,
Lenfödem riskini ölçen aletlerle 3 aylık kontrollerin yapılması.
Tedavi süresi hastaya göre değişiyor
Lenfödem gelişen hastalarda ise zaman kaybetmeden tedaviye başlamak gerekiyor. Çünkü, proteinden zengin lenf sıvısı, enfeksiyon oluşmasına zemin hazırladığı için aşırı lenf sıvısının dokularda birikmesi hücresel fonksiyonları bozarak sağlığı tehlikeye sokabiliyor. Dolayısıyla tedavide de en kısa sürede ödemi dokudan uzaklaştırmanın amaçlandığını söyleyen Prof. Dr. Vildan Çerçi, şu bilgileri veriyor: “Tedavide, tüm dünyada uygulanan ve lenfatik sistemi elle uyararak yapılan kompleks fiziksel tedavi yöntemi kullanılıyor. Manuel lenf drenajı, kompresyon (bandaj ve çorap), cilt bakımı ve egzersiz olmak üzere 4 aşamadan oluşan tedavinin süresi lenf ödemin fazlalığı ile ilgili olarak kişiden kişiye değişiyor. Hafif ve yumuşak bir lenf ödem bir ayda dokudan tamamen uzaklaştırılabilir. Ancak ileri vakaların tedavi süresi daha uzun olabileceği gibi, tedavi süreci bittikten sonra da ödem atılmaya devam edebiliyor. Bu süreçte hastanın herhangi bir ilaç kullanmasına gerek kalmıyor. Fakat, kalıcı iyilik halinin devamı için hastanın tedavi sırasında öğretilen yöntemleri düzenli olarak uygulaması da önem taşıyor.”