Haftalık grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, son zamlardan sonra iyice eriyen gelirlerden ve şeker krizinden bahsederken hedefinde Erdoğan vardı. "Artık vakit geldi devran dönüyor" diyen Akşener "Sandık gelinceye kadar çalışmaya devam, rehavete kapılmak yok" açıklamasını yaptı.
"Bu mübarek ayda huzura, bolluğa ve berekete dair bir şey var mı?" diyen Akşener, "Maalesef yok. Yumurtalı çörekotlu Ramazan pidesinin tanesi 7.5 lira oldu. Sade pidenin fiyatı ise 6 lira. 4 kişilik bir aile sahurda ve iftarda toplam 3 sade pide yese, sadece Ramazan ayının pide maliyeti 540 lira. Pidenin yanında yiyeceklerini saymıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl fitre sadakasını 40 lira olarak belirledi. 40 liranın altına kesinlikle düşülmemesini vurguladı. Fitre nedir? Bir kişinin günlük gıda ihtiyacıdır. 4 kişilik bir aile için aylık hesaplarsak 4 bin 800 lira eder. Bu da aslında Diyanet'in Nisan ayı için belirlediği açlık sınırıdır. Bugün asgari ücretlilerimiz açlık sınırının altında hayat mücadelesi veriyor demektir. Üstelik bunun içinde daha elektrik, su, doğalgaz, kira, giyecek, ulaşım yok. Bir yandan saray eşrafına 5-10 maaş vereceksiniz, diğer yandan çalışanları, emeklileri açlığa mahkum edeceksiniz. Böyle devlet yönetilir mi?" ifadelerini kullandı.
Meral Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
20 YILIN ZİRVESİNDE OLAN ENFLASYON
Yıllık enflasyon TÜİK'e göre yüzde 61.1 olarak açıklandı. Bu rakam sonra 20 yılın en yüksek oranı. Sisli zihin sendromundan muzdarip gibi gözüken Nebati bakan ışıltılı gözleriyle piyasada işler iyi dese de Afrika ülkelerinden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıyayız. Şu tabloya bakar mısınız? İşin kötüsü gün geçtikçe her şey daha kötüye gidiyor. Marketteki, pazardaki fiyatlar durdurulamıyor. Tezgahlar yanmaya devam ediyor. Çiftçilerimiz yalnız kalmaya, üretimimiz yok olmaya devam ediyor. Tüm bunlara rağmen iktidar tarafında her şey tıkırında. Sayın Erdoğan'ın keyfi, Nebati bakanın neşesi asla bozulmuyor.
DOĞAL GAZA ZAM
Durmak bilmeyen zam furyası da tam gaz devam ediyor. Geçtiğimiz haftayı da zamlarla geçirdik. Aklın, mantığın, matematiğin katledilmesini yine utançla izledik. AK Parti iktidarının beceriksizliğine yine tüm gerçekliğiyle karşı olduk. Doğalgaza konutlarda yüzde 35, elektrik üretiminde yüzde 44.3, sanayide ise yüzde 50 zam yapıldı. 2021 Aralık'tan bu yana doğalgaz evde yüzde 101, sanayide yüzde 710 artmış oldu. İktidar kendi yarattığı kriz ortamını izlerken artan doğalgaz fiyatlarını farklı tüketicilere, farklı oranlarda yansıtsa da bütün bu artışlar vatandaşın cebine etki ediyor.
Enerjide de en yüksek enflasyona sahip ülkeyiz. Son bir yılda Türkiye'de enerji fiyatları yüzde 92.2 arttı. Avrupa ülkelerinde bu artış yüzde 28.7 oldu. Hatta Sırbistan'da yüzde 10.2, Polonya'da yüzde 15.2 oldu. Enerji fiyatı deyince Avrupa ülkelerini dillerine dolayanlara duyurulur. Ancak elektrik ve doğalgaza yapılan bunca zamma rağmen iktidar hala milletimizle dalga geçercesine abuk subuk açıklamalar yapıyor. İşte size AK Parti iktidarının 20 yıldır milletimizi getirdiği durumun itirafı. İşte size asgari ücreti, enflasyon oranında iyileştirmek yerine açlık sınırı altında çile çeken insanlarımıza hallerine razı olmalarını öğütleyen empati yoksunu AK Parti zihniyeti.
ŞEKER KRİZİ
Geçtiğimiz hafta şekere de yüzde 31 zam yapıldı. Biz bu arkadaşlara ülkemizde şeker krizi olduğunu defalarca söyledik. Bay Kriz ne yaptı? Yurtdışından dönerken 'Türk Şeker adımlarını olumlu atacak' dedi. 'Şekerde öyle pahalı bir fiyat yok' dedi. Daha uçağı havadayken Türk Şeker, şekere yüzde 31 zam yaptı. Alelacele Bay krizin açıklama metni geri çekildi, şeker kısmı silindi. Biz bu arkadaşa boşuna bay kriz demiyoruz. Maşallah dediği üç gün yaşamıyor. Doğalgaz müjdesi verdi, zamlandı. Ramazanda et ucuzlayacak dedi zamlandı. Şimdi de şeker ucuz dedi şeker zamlandı. Gelen zamlar için erken uyarı sistemi sanki mübarek ama tersten.
EKONOMİ MODELİ AN İTİBARIYLA ÇÖKMÜŞTÜR
İktidarı uyarmak istiyorum. Gıda fiyatlarını devamlı süsvanse ederek terbiye edemezsiniz. Allah aşkına artık aklınızı başınıza alın. Bu işin polisiye tedbirlerle ilerlemeyeceğini anlayın. Kamunun hakem yükünü piyasanın insafına terk etmeyin. Lobilerin, beşli çetenin değil vatandaşın yanında olun.
Bay kriz ve arkadaşlarının uydurduğu ekonomi modeli an itibariyle çökmüş, çöp olmuştur. 'Faiz sebep enflasyon sonuçtur' fantezisi altında anlatılan rekabetçi kur, döviz bolluğu, düşen enflasyon masalı Türkiye'nin gerçekliği karşısında yenilmiş ve çöp olmuştur. Ortada enflasyonla mücadeleyi oluşturan bir program kalmamıştır. Bu defada Nebati bakanın affını isteme vakti gelip çatmıştır. Yeni hayatında şimdiden başarılar diliyorum.
NAKLİYECİLERİN SINIR PROBLEMİ
Ülkemizde sıkıntılarıyla bir başına bırakılan başka bir kesim ise ihracatçımızın bel kemiği olan uluslararası nakliyecilerimiz. Sorunlarını dile getirmemi istediler. Kendilerine beklemekten başka bir çözüm olmadığı söylenmiş. Böbürlene böbürlene ihracat rakamları açıklayanların muhtemelen bu durumdan haberi bile yok. Türk nakliye sektörümüzün yaşadığı bu sorunu duyun. O çok sevdiğiniz Rus dostlarının sadece Türk oldukları için nakliyecilerimize yaptığı bu ayrımı görün. Bana sorunlarını ileten kardeşlerim taleplerini de söylediler. Nasıl ülkemizden geçen Azerbaycan plakalı araçlardan hiçbir geçiş ücreti alınmıyorsa, Azerbaycan'ın da Türk plakalı araçlardan aldığı geçiş ücretinin kaldırılması için adım atın. Azerbaycan-Kazakistan arasında hizmet veren fiyatları dünya standartları haline getirin. Türkmenistan sınır kapılarının transit geçişlere açılması sorunların yüzde 70'ine çare olacak. Acilen Türkmenistan'la bunu görüşün. Şoförlerimizi perişan etmeyin.
AKŞENER'İN EV ZİYARETLERİ
Sokaklara taşamayan, yüreklere sığmayan, çaresizlikle baş başa bırakılan dar gelirli haneleri ziyaret ediyorum. Böyle bir şey görmedim. Duyduğum hikayeleri paylaşabilsek herkes ağlar. 27 yaşında iki çocuklu genç bir kız kardeşim 'Akşama sadece mercimek çorbası yaptım yanına bir şey yok' dedi. O mercimek çorbasını tattım. İçinde soğan, havuç, patates yoktu. Bazen çocuklara makarna yapıyoruz. İnsan kasaba gidemiyor. 'Tek hayalim küçük çocuğumun bezini, mamasını almak' diyor.
Ev kadını bir kardeşim, 'Markete gittiğimde ne kadar mal olacak diye düşünüyorum. Önceden 400 liraya her şeyi alabiliyorduk. Şimdi ancak yarısını alabiliyoruz' dedi. Asgari ücretli oğlu ise, 'Paket yapıyorum' dedi. 'Normalde kafeye giderdim ama en basit kafede bir çay 8.5 lira olmuş. Fakiri tam fakirleştirdiler' diyor.
'5. yıldan sonra hep AK Parti'ye oy verdim. Başkanlık sistemine evet deyin dediklerinde bizi dolandıracağını açık bir şekilde söyleseydi kim evet derdi' diyor. 'Millet ideolojik çatışmadan bıktı, kiraları konuşsunlar' dedi.
İktidardakilere seslenmek istiyorum. Artık devran değişti ağalar çünkü artık İYİ Parti var. İYİ Parti siyasi şovlar için değil çözüm bulmak için var. Birleştirmek için var. İYİ Parti iktidarında bu çileye son vereceğiz. Milletimiz her şeyin farkında. Er ya da geç o sandık bu büyük milletin önüne gelecek, az kaldı. Emeklilik planlarınızı yapmaya şimdiden başlayın ağalar. O gün geldiğinde umursamazlığınızın hesabını milletimize vereceksiniz.
ERDOĞAN'IN "DÜNYAYI GEZİN" ÖNERİSİ
Geçen hafta sayın Erdoğan'ın 1 Nisan şakası tadında açıklamasına şahit olduk. Çiftçilerle oluşan buluşmasında diyetisyen sayın Erdoğan'ı dinlemiştik. Diyetisyenler saçını başını yoldu. Gece 11'de yemek yemek yasaktır diyetisyenlere göre. Acaba diyet listemi sayın Erdoğan'dan mı alsam bilemiyorum.
Kendisi karşımıza gençlerin karşısına bir yaşam koçu kimliğiyle çıktı. Gençlere hayata dair hikmet dolu, derin tavsiyelerde bulundu. Kağıda basılı kitapları masanızdan, çantanızdan eksik etmeyin dedi. Yalnız dikkat edin kağıda basılı kitaplar. Hikmet kağıtta. Kendi icat etti ya o kadar kıyak çeksin. Gittiğim her yerde lise talebelerinin bir şikayeti var. Test kitaplarını bile alamadıklarını söylüyor gençler.
Gençlere, 'Demli bir çay ya da aromalı bir kahve eşliğinde yapılan karşılıklı sohbetin getirdiği sosyalleşmeyi asla ihmal etmeyin' dedi. Bu açıklama ile birlikte an itibariyle hepimiz çaya ve kahveye gelecek zammı bekliyoruz. 'Yakın çevrenizden başlayarak tüm şehirleri, imkanınız olursa dünyayı gezin' dedi. Asgari ücretlinin çocuğuna 'buyur gez' diyor.
Bir insan ülkesinin gerçekliğinden bu kadar uzak olabilir mi? Sayın Erdoğan senin bu söylediklerini ancak ve ancak etrafındaki ihaleci gençler yapabilir. Pudracıları söylemiyorum. Eşinin, dostunun, yandaşının çocukları yapabilir. Doymak bilmeyen rantçılarının çocukları yapabilir. Bu gençlerin, çocukların arabalarını, havuzlardaki pozlarını görseniz.
Masraflı tavsiyelerini, lüks zevklerini kendine sakla. Gençlerimizin hayatını da, hayallerini de, enerjisini de çaldınız. Ülkemizdeki gençlere illa tavsiye vermek istiyorsan 'Benim gibi olmayın' demen yeterlidir. Sen yeter ki gölge etme.
GENÇLERİN SORUNLARI
Ben size gerçek Türkiye'deki gençlerin yaşadıklarını anlatayım. Onlar anlattı ben dinledim, öğrendim. 19 yaşında bilgisayar programcılığı okuyan bir kardeşim 'Yurt dışında ekonomi daha iyi, gençler için ülkenin geleceği diyorlar ama bu insanlar kendilerini mi yoksa ülkenin geleceğini mi kurtarmaya çalışsınlar. 5 yıl sonra kendimi nerde gördüğümü bilmiyorum. Ülkemde kalabileceğimi düşünemiyorum' dedi.
24 yaşında genç bir avukat kızımız, 'Ülkemde özgürce yaşamak istiyorum. Metroyla istediğim yere gidebileceğim bir Türkiye'de yaşamak istiyorum. Elektrik lambasının yanmadığı bir sokaktan geçerken korkmak istemiyorum' dedi.
'En büyük hayalim başıma bir şey gelmemesi. 5 yıl sonra ben özgür olmak istiyorum' diyor bir genç. Nasıl bir ülke olduk?
'Her şeyin bana karşı olduğu bir düzende bir şeyler yapmaya çalışıyormuş gibi hissediyorum. 5 sene sonra kendimi hala zorlanıyor olarak görüyorum' diyor.
'Ben hata değil bu işin kasıtlı olduğunu düşünüyorum' dedi bir genç. Biz bu gençlerimizin duygu ve düşüncelerinin bu hale geldiğini nasıl... 'Biz bir şeylerde koptuk ama ülke de bizi koparmak için her şeyi yaptı' diyor. İnsanlar kaostan kaçmak için yurt dışına gidiyor.
'Biz rahat yaşamak istiyoruz. Bizi darlamayın' dedi. Herhalde o 'telefonu göster' diyen dayılara dedi bu işi.
İşte size sayın Erdoğan'ın yaşam koçluğuna soyunduğu gençlerimizin gerçek durumu. Bezdirilen, memleketten göz göre göre adeta kovalanan, her biri pırlanta gibi yetişmiş çocuklarımız. Bu iktidar eğitiminizi, bilginizi ve enerjinizi yok saymayı seçti. Vasatlaştırmayı bir politika olarak benimsedi. Çok sıkıldığınızı, bunaldığınızı, yorulduğunuzu görüyoruz. Öfkelendiğinizi biliyoruz. Boğazınızı sıkan bir el varmış gibi hissettiğinizi anlıyoruz. Hiç merak etmeyin biz boğazınızdaki o kirli eli çekmeye geliyoruz. Siyasi nutuklarla değil çözümlerimizle geliyoruz. Hak ettiğiniz gibi bir Türkiye'yi beraber inşa etmeye geliyoruz. Hak ettiğiniz özgürlüğe de adalete de kavuşacaksınız. Az daha dişinizi sıkın, inanın çok az kaldı.
ANADOLU AJANSI
Gelin, o muhteşem hikâyeyi birlikte hatırlayalım. 16 Mart 1920’de, İstanbul’un resmen işgalinin gerçekleşmesi, ve Meclis-i Mebusan’ın kapanması üzerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yeni meclisin, Ankara’da toplanması için, hazırlıklar yapıyordu. Bu süreçte, artık İstanbul’da kalınamayacağını gören, bazı aydınlarımız da, Millî Mücadele’ye katılmanın, yollarını arıyordu. İşte bu arayış, aynı zamanda, Anadolu Ajansı’nın kuruluşuna giden bir arayıştı. Atatürk, Ankara’ya doğru yola çıkan, iki ayrı grupta yer alan, Yunus Nadi Abalıoğlu ile Halide Edip Adıvar’a Ankara’ya gider gitmez, ilk iş olarak, bir ajans teşkilatı kurulmasının talimatını verdi. Ajansın adını kararlaştırırken; ”Türk Ajansı”, ”Ankara Ajansı” ve ”Anadolu Ajansı” seçenekleri arasından, Anadolu Ajansı’nda karar kıldılar. Böylece; İstanbul basınının, işgalcilere yandaş yayınlarla, işgali ve katliamı gizlemesinin, vatandaşları, yanlış bilgilendirilmesinin önüne geçilecek, böylece Millî Mücadele’nin, Anadolu’ya yayılması sağlanacaktı. İşte böyle bir dönemde, milletin iradesini hakim kılmak, Millî Mücadele’nin sesini, daha gür duyurmak için, 6 Nisan 1920’de, Anadolu Ajansı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu. Anadolu Ajansı, Sadece millî mücadelenin sesi olmakla kalmadı, aynı zamanda, Cumhuriyetimizin de kalesi oldu. Atatürk’ümüzün vizyonuyla, milletin müşterek sesi olarak, Cumhuriyet döneminde Türk basını; Milletimizin iradesiyle kazandığımız cumhuriyetimizin, fikri ve anlayışı için, çelikten bir kaleydi. Yeni yönetimden, yeni haklardan ve yeni özgürlüklerden, vatandaşların haberdar olması sağlayan, onlara gerçekleri anlatan bir kaleydi.
Bunu, Atatürk’ümüzün şu sözleri çok güzel açıklar; “Bugün milletin, içtenlikle birleşmiş ve dayanışmış bulunması zorunludur. Kamunun esenliği ve mutluluğu bundadır. Mücadele bitmemiştir. Bu gerçeği milletin kulağına, milletin vicdanına, gereği gibi ulaştırmada, basının görevi, çok ve önemlidir.” Ancak ne yazık ki; Yayın hayatına, işgal kuvvetleri ve işbirlikçilerine karşı, Anadolu’da yaşanan işgali ve katliamları duyurarak başlayan, Cumhuriyetimizin fikirlerinin ve anlayışının kalesi olan Ajans; bugün, saray iktidarının, propaganda makinelerinden birine dönüştürüldü. Türk Milleti’ni hakikatle aydınlatan, Anadolu güneşi de, nice önemli Cumhuriyet kurumumuz gibi, Ak Parti’nin arpalığına indirgendi. Ve geldiğimiz noktada, Millî mücadele ve cumhuriyetle bir olarak anılan, Türk devletinin ilk resmî ajansını, artık maalesef, seçim gecesi hileleriyle ve Japon esnafına duyduğu, ilginç hassasiyetle anar hale geldik.
GAZETECİLERE BASKI
Değerli dava arkadaşlarım; Peki basında yol açılan erozyon, sadece Anadolu Ajansı’yla mı sınırlı? Elbette değil. Ak Parti iktidarı, basını âdeta, Chomsky’nin deyimiyle, “Rızanın İmalatı” için kullanıyor. Yani ucube ikna siyasetine, aparat yapıyor. Mesela; Her gün, yeni bir kriz yaşanırken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, ülkeyi iyi yönettiklerine, razı etmeye çalışıyorlar. Mesela; Her gün, hayat pahalılığıyla, zorlukla ve yoklukla mücadele ederken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, hiçbir sorunun olmadığına, ikna etmeye çalışıyorlar. Mesela; Her gün, yeni bir rezalete şahit olurken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, manipüle edip, yeni bir düşman üretiyorlar.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, 2021 yılı basın özgürlüğü listesinde; 180 ülke arasında, 153’üncü sırada yer alıyoruz. Ayrıca, ülkemizde sadece 2021 yılında; 47 gazeteciye, toplam 133 yıl hapis cezası verildi. Çalışan gazeteciler ise, her an, saray ve kuyruklarının, işten atma tehditleri altında, diken üstünde çalışıyor. Enflasyon rakamları konusunda, her koşulda, Batı ile kıyas yapan, yandaşlar korosu, iş, basın hürriyeti başta olmak üzere, demokrasi endeksleri, hak ve hürriyetler konusuna geldiğinde, nedense hiç topa girmiyor. Gizli veya açık sansür yoluyla, susturulmuş, ve manipüle edilmiş bir basın, gerçeklerden uzak tutulmaya çalışılan bir milletin, üzerindeki gök kubbeye çökertilmiş, bir kara bulut gibidir. O kubbeden içeri, ne güneş ışığı girer, ne de bereketli bir yağmur. Ne solunacak temiz hava kalır, ne de duyulacak bir ses.
İşte biz, tam da bu nedenle, uzun zamandır, bu çatı altında, milletimizin farklı kesimlerinin sesini, duyurmaya çalışıyoruz. Bu kürsüyü, asıl sahibine, yani milletimize veriyoruz. Her hafta olduğu gibi, bugün de; Milletin Kürsüsü’nde, sözü milletimize bırakacağız. Bugün aramızda, mesleğini onuruyla yapmaya çalışan bir kardeşimiz var. Kalemini satmayan, fikir pazarlamacılığı yapmayan, bir basın mensubumuz, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri, Sibel Güneş bugün aramızda. Bakalım saray basını, bir basın mensubunu da sansürleyecek mi? Buyurun Sibel Hanım, Söz de, kürsü de sizindir.