ABD'nin 'adalet için ödül' programı kapsamında PKK üst düzey yöneticileri Murat Karayılan için 5 milyon dolar, Cemil Bayık için 4 milyon dolar, Duran Kalkan için 3 milyon dolar ödül koyduğunu anımsatan Büyükataman, "PKK ile YPG’nin birbirinden ayrılacağı, YPG’nin Suriye örgütü haline getirileceği, sonra da YPG’nin diğer gruplar içinde eritilerek tedavülden kaldırılacağı iddiaları dillendirilmektedir. ABD’nin Türkiye’yi meşgul ederek stratejik amaçlarını gerçekleştirmek, Suriye’nin kuzeyinde terör devleti tesis etmek için her yol ve yönteme müracaat ettiği aşikardır. PKK, YPG’den nasıl ayrılacaktır? Dahası PKK, PKK’dan nasıl ayrıştırılacaktır? ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, dün yaptığı açıklamada 'PKK ile YPG’yi birbirinden ayrı gördükleri, PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ettikleri ama YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmedikleri' yönünde bir beyanda bulunmuştur. YPG’yi bugüne kadar hiçbir dönemde terör örgütü olarak kabul etmediklerini belirten Jeffrey, Türkiye’nin bu konudaki endişelerini anladıklarını ifade etmiştir. Bu çerçevede yine Jeffrey, Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) yaptıkları silah yardımında da titiz davrandıklarını ve yalnızca hafif silahlar verdiklerine dikkat çekmiştir. Her şeyden önce şu hususa dikkat çekmek gerekmektedir ki, James Jeffrey, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi’dir. Kendisi sıradan bir kişi değildir. Resmi görevlidir ve Suriye konusunda özel olarak ABD tarafından yetkilendirilmiş bir diplomattır. Bu sebeple yaptığı açıklamalar, sadece kendi şahsı adına değil aynı zamanda ABD adına da yapılmaktadır. Dolayısıyla yalnızca kendisi değil daha da önemlisi ABD de bu açıklamalarla resmen bağlıdır. Jeffrey’in bu açıklamaları, uluslararası hukukun en önemli konularından biri olan terörizm sorunuyla doğrudan ilgilidir. Zira terörizmin muhtelif türleri vardır ve bunlardan biri de devlet destekli terörizm kavramıdır. Bu kavram, terörizme çok yönlü bir desteği kapsamaktadır. Bir devletin kendi ülkesinde veya diğer bir devlet ülkesinde terörist faaliyetleri desteklemesi, teşvik-yardım-himaye-kontrol etmesi, doğrudan veya dolaylı siyasi destek vermesi, maddi kaynak-lojistik destek sağlaması, doğrudan kendi kamu görevlilerini kullanması veya gayrıresmi şahısları görevlendirmesi, kendi ülke topraklarının kullanılmasına izin vermesi, terörist faaliyetleri engellememesi gibi muhtelif yönleri vardır" değerlendirmesinde bulundu.
"ABD, devlet destekli terörizm kavramının hakkını veriyor"
ABD’nin Mart 2011’den beri devam eden Suriye sorununda, başından itibaren kendisine ana paydaş olarak belirlediği PYD/YPG'nin bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olduğunu belirten Büyükataman, bunun gizli-saklı bir bilgi olmayıp bütün açık kaynaklardan elde edilebilecek ve PKK ile PYD/YPG’nin temsilcisi sıfatıyla açıklamalar yapan kişilerce defalarca tekrarlanmış bir gerçeklik olduğunu kaydetti. Uluslararası toplumdaki genel eğilimin de aynı yönde olduğunun altını çizen Büyükataman, "Zira PKK’nın 'dört parçalı Kürdistan' veya diğer adıyla 'Büyük Kürdistan' hedefi sebebiyle dört devlete yani Türkiye, Irak, İran ve Suriye’ye yönelik örgütlenmesi bilinmektedir. Dolayısıyla PKK ile PYD/YPG arasında ayrım yapmak mümkün olmadığı gibi yerleşik kabullerle de açık bir çelişki içermektedir. Bu tablo karşısında ABD açıkça, PYD/YPG’yi, yukarıda örneklendirdiğimiz hemen her türüyle desteklemekte ve bunu da açıkça ilan etmektedir. Bu durumda ABD, 'devlet destekli terörizm kavramı'nın tam da tarif edildiği şekliyle hakkını vermektedir. Bu konuda o kadar kayıtsız ve cüretkardır ki bırakın inkar etmeyi, verdiği desteği arttırmakta ve perçinlemektedir. Nitekim yine ABD yetkililerinin ve diğer açık kaynakların verilerine göre bugüne kadar ABD, 20 bin civarında tır ve 3 binden fazla kargo uçağıyla PYD/YPG’ye lojistik destek vermiştir.
Öte yandan ABD, kendi kamu görevlilerini de PYD/YPG terör örgütü elemanlarını eğitmek üzere görevlendirmiştir. Bu görevlendirmelerin bir kısmı da ABD’nin verdiği bazı ekipmanların kullanılmasına yönelik eğitimdir ki Jeffrey’in açıklamalarının aksine bunlar içinde ağır silahların konuşlandırılması ve teknik özelliklerinin öğretilmesi de vardır. Bu bağlamda ABD’ye hatırlatmak isteriz ki uluslararası hukukta devletin sorumluluğu kapsamında, hukuka aykırı eylemler içinde olan devlet, hukuka aykırı fiili durdurma ve tekrarlamama yükümü altındadır. Bu yükümü yerine getirmeyip ihlali sürdüren devlet, misilleme ve zararla karşılık gibi eylemlere muhatap olabilir. Dolayısıyla ABD, derhal bu desteğe son vermelidir. Aksi takdirde, PYD/YPG’nin eylemlerine maruz kalan devletler, başta Türkiye olmak üzere, misilleme ve zararla karşılık verme gibi önlemleri hayata geçirme hakkına sahiptir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte, daha önce nüfuz edemediği veya yeterince nemalanamadığı bütün bölgelere bir 'kovboy' tavrıyla saldıran ABD, bu tutumuyla bölgeye huzur yerine istikrarsızlık, güvenlik yerine terörizm tohumları ekmektedir. Bu vurdumduymaz ve kayıtsız tavırlarıyla 'Coni', sadece kendi çıkarlarını öncelediği sürece uluslararası hukukun da itibarını yerle bir etmektedir. Bu ise uluslararası toplumun genel olarak sıkıntılarını azaltmayıp arttıracaktır. Uluslararası toplumun şerefli bir üyesi, bölgesinin etkin gücü ve en önemlisi uluslararası terörizmden mustarip devletlerin başında gelen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisine yönelik böylesi açık bir saldırıya karşı koymakta tereddüt etmediğini defalarca göstermiştir. Bundan sonra da göstermekten çekinmeyecektir" ifadelerini kullandı.