İzmir iş dünyasının duayen isimlerinden Kemal Çolakoğlu.
Allah daha çok versin ama dünyalık halinde vereceği kadarını vermiş.
Biraz akli selim düşünmeyi ve akıllı konuşmayı sanırım noksan bırakmış.
Malum bu yıl ekonomide, dünyadaki gibi Türkiye’de de olmayacak şeyler oldu ve oluyor. Her anlamda zamlar durmuyor.
Yoğunluğu dış nedenlerden dolayı fiyatlarda zamlar durmuyor, karşılığında iç hareketlerle gelirlere yapılan zamlar da durmuyor.
Bir nevi denge kurulmaya çalışılıyor.
Oteller ve tatil yerlerinde ise fiyatlar güneşten daha beter yakar durumda.
Geçen bir yerde okudum Bodrum’da yarım ekmek kokoreç ve ayran 1.600 TL.
Çeşme’deki fiyatları tam olarak bilmiyorum ama uygun olduğunu da sanmıyorum.
Hal böyle olunca da vatandaş, çoluğunu, çocuğunu denize götürebilmek için çareler üretiyor.
Karavan dı, maravan dı derken, son çare çadırlar oldu.
Denizi gören bir yerde çadır kurup, az veya çok yiyeceğini alabilip, çokça denize girmek, güneşlenmek tercih edilir oldu.
Buraya kadar her şey ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak doğal, olması gereken.
Olmaması gereken bu şartları düşünmeden, eski günleri düşünerek, eski keyifleri düşünerek, biraz da ekonomik olarak sıkıntıdan etkilenmeyerek yapılan açıklamalar.
İş insanı Çolakoğlu’nun açıklamaları gibi.
Ne diyor Sayın Çolakoğlu:
‘Adam çadırın içinde her türlü haltı yiyor.’
Ne talihsiz bir cümle.
Sayın Çolakoğlu, birisi size ‘Trilyonluk yazlığınızda her türlü haltı yiyorsunuz!’ dese hoş olur mu?
Bunu diyene sormaz mısınız, ‘İşi, gücü bıraktınız da benim trilyonluk yazlığımı mı gözetliyorsunuz?”
Ya bu cümlenize ne demeli!
‘Belki burada oturanların yazınızda 'zengin' olarak addettiğiniz kesimler arasında olduğunu düşünebilirsiniz ancak bu plaja kurulan çadırlar bizlerden çok o plaja gelen günlük 10 bin vatandaşımızı rahatsız ediyor ve düzenini bozuyor’
Trilyonluk yazlıktan halkçı düşünceye doğru kurnazca bir akış.
Plaja günübirlik gelen vatandaşlar ile birkaç günlük gelip de çadır kuranları karşı karşıya getirme cabanıza ne demeli?
Sahilde çadırcılar ile günlükçüler arasında tartışma büyür de kavgaya dönüşürse, yazlığınızın penceresinden korku içinde pek de iyi olmayan aksiyonlar izleyebilirsiniz, demedi demeyin!
Sayın Çolakoğlu’nun bir de şu cümlesi cidden zoruma gitti, kendimi hiç bu kadar beyinsiz hissetmedim.
Sizler nasıl hissedersiniz bilemiyorum.
Cümle aynen bu:
“Ilıca Plajı'nın yanındaki Sahil Evleri'nde onlarca yıldır ikamet ediyorum, çadırların en fazla yoğunlaştığı ve sorun yarattığı yer de bu plaj”
Nokta.
Sayın Çolakoğlu, tamam sizde para çok olabilir kabul ettik de, siz de herkesin sizin gibi iki gözü, iki kulağı, bir burnu, bir ağzı var, sizin kadar olmasa da birazcık da aklı olduğunu kabul edin.
Hangi plajın daha güzel olduğunu biliyor olması, kanunen hakkı olan denizden 200 metreye kadar tüm sahillerin halka ait olduğunu biliyor olması doğal değil mi?
Trilyonluk yazlığınızın gördüğü sahilin güzelliğini, bin liralık çadırdaki insan da pek ala görebilir, isteyebilir.
Bu da son, kendi içinde patlayan atom bombası etkisinde cümle:
“Adam çadırın önünde dolma pişiriyor, patlıcan kızartıyor ancak oraya gelen vatandaş bazen bir kuru ekmekle gününü geçiriyor.”
Gülmem durursa, aklım ererse yazmaya devam edeceğim.
Oraya gelen bazen kuru ekmekle gününü geçiren vatandaşlar, acaba çadırın önünde dolma pişiren, patlıcan kızartana mı bakıyordur, trilyonluk villalardan gelen yemek kokularına, görüntülerine, sofra keyfine mi bakıyordur?
Sayın Kemal Çolakoğlu, benim yazlığım yok, yazımda tamamen bu yüzden ters gelebilir.
Vatandaşı da sizin gibi ince düşünemiyor olabilirim.
Ama eğer bir gün, sizinki kadar veya etrafınızda sizle en güzeli benimkisi diye yarışanlarınki kadar olmasa da bir yazlığım olursa size söz veriyorum.
Başkalarına ‘Ne halt yiyorsunuz?’ demeden, yazlığımda ne halt yediğimi yazacağım!
Deniz kıyısında veya değil, mutlu hafta sonununuz olsun.