Son günlerde tanıştığım, etrafımda olan insanların söylediklerini şöyle art arda toplayınca bir araştırma içine girdim.
Bana ya da bir başkasına faydası olmadığı gibi, zararı olmayan o kadar çok yalan sözler duymaya başladım ki, kendimi bir dönemin gözde olan pembe dizelerinde yaşıyor gibi hissettim.
Herkes, her an, her şey üzerine mutlaka söyleyecek bir yalan uydurabiliyor, bulabiliyor.
Tamam, zararı yok, faydası yok ama insanın da yalan şeyleri dinleme sınırı var.
Olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek, yapılmayan şeyi yapmış gibi göstermek, ayakaltında iken baş üstünde tutuluyormuş gibi görünmek, yalvarırken yalvardılar gibi anlatmak, istiyorken ısrar ettiler gibi yansıtmak, en basitinden kötü halde iken ‘İyiyim’ demek gibi.
Ruh bilimi dünyasının Mitomani, halk dünyasının ise yalan söyleme hastalığız dediği şey bu.
Mitomani olan yani yalan söyleme hastalığına sahip olan kişi, ruhsal nedenlerle, gerçekleri çarpıtmayı, değiştirmeyi hastalık durumuna getirir. Temel amacı da, dikkat çekmek ve toplumda yer edinebilmektir.
Bu hastalığa kapılmak, ‘Nasılsınız?’ dediğinde, aslında hiç iyi olmadığınızda anda ‘İyiyim’ demekle başlıyor.
O, kötü haldeyken ‘İyiyim’ demekle hissettiklerinizle, yaşadıklarınızla, söyledikleriniz arasındaki farklılık, başka zaman ve durumlarda hissettiklerinizi ve yaşadıklarınızı farklı gösterme eğilimi içine sokuyor.
Bu eğim arttıkça da yalan söyleme hastalığına, Mitomani’ye yakalanmış oluyorsunuz.
Gün içinde önce kendi söylediklerinizi bir düşünün, sonra yakınınızdaki insanların söylediklerini.
Bu konunun uzmanı bilim adamı olmasanız da, Mitomani’yi elinizle koymuş gibi bulursunuz.
Ben baktım.
Etrafımda ama az ama çok Mitomani’ye yakalanmış insan sayısı bir hayli fazla çıktı.
Korktum ama bir şey yapmadım, yapamadım.
Sadece Yunus Emre’nin sözünü hatırlayıp, o hastalığa yakalanmışları dinlenmesi gereken, aklımdaki dikkat çerçevesinden çıkardım.
“Sen doğru dur. Eğri belasını bulur.”