Değerli Okurlar;
1960’lı yıllarda patlak veren şöhreti, yaşamı boyunca yükselen bir ivme ile devam eden Muhammed Ali, gerçek anlamda bir efsâne olarak gönüllerde taht kurmuş bulunmaktadır. İki yıl önce aramızdan ayrılmasına rağmen, ismi hâlen yaşamaktadır.
Sıra dışı hayat öyküsünün her bir dönemi bir yana, onurlu duruşu ile ABD’nin ‘Vietnam Savaşı’na karşı tek başına verdiği mücâdelesini tekrar hatırlamak üzere; sizleri o günlere götürmek isterim…
Muhammed Ali’nin Savaş Karşıtı Mücâdelesi
Vietnam Savaşı’nın en kanlı dönemi olan 1967’de, ‘Dünya Ağır Sıklet Boks şampiyonu Muhammed Ali Clay’, askere çağrıldı. Spor hayatındaki başarılarıyla bütünleşen karakteri ile târihe adını altın harflerle kazıyan Muhammed Ali, kariyerinde ringe çıktığı altmış bir maçtan, sâdece beşini kaybetmişti. O, yalnızca çok iyi bir sporcu olduğu için efsâneleşmedi; karakteri, duruşu ve dünya görüşüyle de farklı olmayı başardı. Kariyerinin zirvesinde olan boksör, muayeneden geçse de Vietnam’a karşı savaşmaya kesinlikle karşıydı. Amerika tarafından ‘ivedî’ kaydı çıkarılıp zorla gönderilmek istense de Muhammed Ali bu teklifi kesinlikle reddediyordu.
Muhammed Ali, ABD hükûmetine karşı reddettiği teklifi, unutulmayan şu sözlerle açıklıyordu; ‘Vietnamlılarla bir alıp veremediğim yok, hem onlar beni sizler gibi zencî diye hiç aşağılamadılar, bana hiçbir kötülük yapmadılar! Özgürlüğümü istediğim zaman, bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda, bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde, bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben, haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken, sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız…’
Muhammed Ali’nin bu sözleri, ABD’yi oldukça kızdırmıştı. Bunun üzerine ‘Amerikan Boks Federasyonu’, Muhammed Ali’nin Dünya Boks Şampiyonu unvânını geri aldı ve lisansına el koydu. Sporcunun hayatını karartmakta kararlı olan ABD hükûmeti, bununla da sınırlı kalmayarak, Muhammed Ali’yi vatan hâini ilan etti ve herhangi bir eyâlette maça çıkması da yasakladı.
Muhammed Ali, ABD’nin, spor hayâtını bitirmeye çalışmasına şu sözlerle isyan ediyordu; ‘Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum… Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır, zâten hapisteyim! Üç beş yıl daha yatacakmışım, ne çıkar? Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15.000 km’lik bir mesâfe kat etmeyeceğim! Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm! Benim düşmanım sizlersiniz! Çinliler, Vietkonglar veyâ Japonlar değil…’
Muhammed Ali’nin elini kolunu bağlamak isteyen hükûmet, halkın ondan yana olmasını kaldıramayarak; kendisini basit bir trafik suçu işlediği gerekçesi ile mahkemeye çıkarıp beş yıl hapis cezasına çarptırdı. Cezâsı affedilmesine rağmen üç buçuk yıl çok sevdiği ringlere çıkmasına izin verilmedi. Ali, yaşadığı bunca sıkıntının ardından, üniversite üniversite dolaşarak, boks hakkında bilgi vermek yerine; mürşîdi ‘Malcolm X’ten öğrendiği İslâm’ı, geniş kitlelere anlatıyordu.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen spor hayatına kaldığı yerden başarıyla devam eden Muhammed Ali, hem ringlere hem de târihe, adını altın harflerle yazdırdı!
Esen kalın…
SEFA YAPICIOĞLU