Saçları göğe bağlı bir nehir dolarken ovaya.
Karabenizli korkuluk, ateş atıyor yeşil kovaya.
Uçkurlarında şiddet ve hırs damlayan postallar.
Bütün umut ve aşkı zehirleyen ağu kimyasallar.
Sevdiklerimize ekvator hattında barut kokusu.
Sırça köşklerinde yaşayanlarda adalet korkusu.
Mis kokulu çocukların hayalleri hoyratça ezilir.
Baskı, şirazda gül olsa da koklamaktan bezilir.
Budanır melisalar ortadoğuda nadan ellerce.
Küser krizantemler, çiçek açmaz senelerce.
Karayağız babalar çölde hep ağıt yakar, durur.
Hesapsız beklentiler ilk kendi çocuklarını vurur.
Narin bedenlere demirden bilyeler inerken dolu.
Kirli elleri taşımaktan yorulmuş, aciz yargı yolu.
Saçı acıdan ağarmış analar bağrına basar taş.
Fırat ve dicle utanır, gözlerinde tükenir yaş.
Mefistonun füruları hazdan oyuncaklar oynar.
Ortadoğu kazanında her an katranlar kaynar.
Egemenler okyanus ötesi adalarda alemdeler.
Masum halklar daim aç, kederde ve elemdeler.
Duyulur, yankılanır özgürlüğe duyulan heves.
Gökte kuşlar, kelebekler uçar verilince bir ses.
Hiçbir fırtına işlemez birlikte çırpınca kanatlar.
Mermere en çok da su işler, budur ala sanatlar.
Gülsün, neşelensin tüm insanlık susun, bırakın.
Yılmayın karanlıkta, güneşi meşale olarak yakın.