Mutlu anlar sadece o andır. Peki neden mutsuz anları aylarca sürdürürüz?
Zihnimizin bize garezi mi var ki, mutlu olduğumuz anlara odaklanmak yerine mutsuz anıları büyütür ve yeniden yaşatır durur. Bunu bizden bağımsız bir mekanizma yapmıyor, öyle değil mi? Kendi hakimiyetimizde olan zihin mekanizmamızı olumsuz olanlarla beslemeye, olumsuz senaryolar oluşturmaya bayılıyoruz. Midemizi zararlı gıdalarla beslediğimizde faydalı olanlara yer kalmayacağı gibi, zihnimizi de toksik düşünce ve olaylarla beslediğimizde iyi ve mutlu anlara yer kalmaz.
Bilişsel çarpıtmalardan en belirgini olumsuza odaklanmaktır. İyi olanı yok sayacak kadar küçültmek ve kötü olan ne varsa büyütmek. Sahte benliklerimiz böyle beslenmeyi sever ve zihin kirlenir.
Olumsuz olana odaklanmak bir zihin oyunudur. Tıpkı, aşırı genelleme yapmak, kişiselleştirmek, ya hep ya hiççilik yapmak ve falcılık yaparak geleceği okumak gibi bilişsel birer çarpıtmadan ibarettir.
"Bunu daha önce yaşadım, sonu kötü olacak." Bu düşünce, zihin oyunlarından geleceği görmek ve kehanete bir örnektir.
"Ya mükemmel yapmalıyım ya da hiç yapmamalıyım." Ya hep ya hiç düşüncesine bir örnektir.
"Bana yalancı mı demek istiyor? Neden benimle uğraşıyor?" Kişiselleştirmeye bir örnektir. Durum ve olayları kişiselleştirmek mutsuzluğa hızla kapı açar.
"Hiç kimse beni sevmiyor." Aşırı genellemeye bir örnektir.
Zihni çarpıtmalarla kirlenen insan, arınmaksızın, rahat nefes alamaz. İnsana asıl zarar veren, dışarıdaki gürültü değildir, zihninin içinde bir türlü susturamadığı gürültüdür.
Zihinsel, bedensel ve ruhsal arınma için yapılması gerekenler aslında oldukça basittir.
Bedensel arınma için, faydalı gıdalarla beslenmek ve biriken toksinleri dışarı atmak yeterlidir. Suyunuza bir kaç damla limon sıkıp alkali su tüketerek işe başlayabilirsiniz. Fiziksel aktiviteyi hayatınıza sokabilirsiniz.
Ruhsal arınma için ise, ruha yer açmak yeterlidir. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, "Bedenimizi hasta eden ruhumuzun baskısıdır." der. Ruha yer kalmadığında onu baskılamış oluruz. Ruh madde değildir. Onu bir forma sokmaya çalışmak doğru değildir. İnsan ruhu dünyadaki şeylerden üstün yaratılmıştır. Ancak, ruhumuzu bu madde dünyasının şekline bürümeye çalışırsak hastalanırız. Ona yer açmak ve ruhsal dinginliğe ve bütünlüğe kavuşmak için, hakikat ışığında yaşamak gerekir. Doğru ve yanlış kişiden kişiye değişirken, hakikat değişmez. Ruhunu hakikatin ışığı altında tutabilen insanlar rahat nefes alır, denge ve huzur içinde yaşarlar.
Zihinsel arınma için ise, aşırı genellemelerden, kıyaslamalardan ve çarpıtmalardan sarih bir zihin gerekir. Bunu yapmak sanıldığı kadar zor değildir. Bununla birlikte böyle düşünmeye alışmış bir insan için çok kolay da değildir. Zihinde anlam yükleme merkezimiz, gerçekleşen olaylardan bağımsızdır. Bir şeyin zor ya da kolay olmasına karar veren, onu anlamlandırma şeklimizdir. Bu yüzden kimine göre oldukça kolay görünen, kimine göre zordur.
Olaylar değildir insanın zihnini kirleten, olaylara yüklediği anlamlardır. Bu yüzden aynı olayı yaşayan birisi hiç etkilenmezken, diğeri kötü etkilenebilir.
Mahatma Ghandi'nin sevdiğim bir sözü şöyle: "Kimseye kirli ayaklarıyla zihnimde gezinme fırsatı vermem."
Evinize kendi ayakkabılarınızla bile girmezken, zihin evinize kirli ayakkabılarla girilmesine izin verme nedeniniz nedir? Bunu kendinize, hemen, şimdi sorun. Ne yaşadıysanız yaşadınız. Konuşmaktan bile rahatsız olduğunuz kişileri, olayları ya da durumları neden zihninizde gezdirip duruyorsunuz?
Zihniniz sizin kontrolünüzde ve izin vermediğiniz hiçbir şey oradan içeri giremez. Orası sizin güvenli alanınız. Zihinsel arınma için bilişsel çarpıtmalarınızı fark edin. Olaylara yüklediğiniz anlamlardan vazgeçin. Beyin basit bir mekanizmadır. Siz ne söylerseniz ona inanır. Şimdi ona her şeyin yolunda olduğunu söyleyin. Her şeyin yoluna girdiğini fark edeceksiniz!