Soğuk bir poyraz esintisinin ardından, bir gemi yanaşmaya yelken açmış, sadece sana ayırdığım limanıma. Denizi bile korkuttu gelirken hırçın, haşin ve güzel endamıyla. Belli ki Kadıköy Rıhtımından hareket ediyordu gönlümün kıyılarına. Ben de bütün boğazlarımı kapattım, senin dışında bana uğramak isteyen gemilere. Ben, serin günlerin yalnızlığıyla seni beklediğim dakikalarda boğuldum. En ufak bir ümitti bir gün uğramak zorunda kalacağım. Bana kendini emanet etmek zorunda olduğun, bir ümitti işte. Sırf sen gelmiyorsun diye bütün gemilerin boğazında kalsın İstanbul. Eğer benden başka bir limana uğrarsan, boğazın düğümlensin İstanbul. Kumsalda uzanmış küçük çocukların büyümeyi hayal etmesi gibi. Geminin güverte bölümünde sıkışmış bir örümceğin oradan çıkmak için beklediği ümit gibi. Denizlerin güçlü dalgalarına kafa tutup hayatta kalma mücadelesi veren balıklar gibi. Ben seni göller gibi, ben seni denizler gibi, ben seni okyanuslar gibi bekledim, ama gelmedin.
Eğer benden başka bir limana dayarsan göğsünü, göğüsün yarılsın. Eğer benden başka bir limana bakarsa gözlerin, gözlerin kör olsun. Eğer benden başka bir limana yar olursan, ebediyen yarsız kalasın. Ey İstanbul! Benden başka birinin limanına uğratırsan, bin bir ümitle beklediğim tahta yığınını, o zaman bütün gemilerin boğazında kalsın. Yârimsiz bir rıhtıma yaklaşırsan ve sura üflersen mahşerin nefesinde Nefessiz Kalasın İstanbul.