Sevgili Canlar;
Yine bir Aralık ayındayız... Bu sene, pandemi sebebiyle pek de eski şaşaâlı günlerdeki gibi olmasa da dünyanın dört bir yanında, çam ağaçları süslenmekte ve Noel Baba figürleri gözle görülmekte.
Kimi zaman, pek hoş olmasa da bu şekilde bir yılbaşı geçirmeyi tercih eden kişiler de gereksiz tenkit edilmekte ki; Noel Baba dedikleri zât da ülkemizde, Demre ilçesinde yaşamış bir kişidir.
Şimdi gelelim, işin gerçeğine ve şaşılacak bilinmeze... Dünyada Noel Baba, daha 16. yüzyıla kadar bilinmezken, biz Türklerin Ayaz Ata'sı vardı ve ilk çam ağacını da Türkler süslerdi.
Peki, sevgili Canlar, konuyu anlamak için biraz açalım; Türkler, milâttan önceki yüzyıllarda bile yıl döngüsü olarak kabûl edilen 21 Aralık gününü, törenlerle kutlamıştır. Türk kültüründeki Ayaz Ata geleneği, Hıristiyanlık'taki Noel Baba veya Ruslardaki Ded Maroz mitolojisiyle alâkalı değil; tam tersi, onlardan çok daha eskiye dayanan mitolojik bir gelenektir.
Türkler, eskiden beri, 22 Aralık'ta gündüzün geceyi yenmesini bir zafer olarak nitelendirmekte ve bu zaferi, Akçam ağacı altında kutlamaktadırlar. Türklere göre; güneşin doğuşu, yeni yıl döngüsü olarak kabûl edilmiştir. Türkler, Güneş'e mitolojide 'Nar' ismini vermişlerdir. Türk atasözlerindeki 'Nar gibi yanıyor', 'Nar gibi kızardı' sözleri, aslında 'Güneş gibi yanıyor veya kızardı' anlamındadır.
Nardugan Bayramı olarak nitelendirilen bugün, aslında Güneş'in doğuşu bayramıdır. Nardugan/Nartugan/Nardogan kelimeleri, farklı Türk topluluklarındaki adlandırmalardır.
Anadolu'da; Sivas, Tunceli, Erzincan, Bingöl ve Muş'ta, yeni yılın karşılanması olarak "Khal Kagan" kutlamaları yapılmaktadır. Bu kutlama, her yıl, Aralık ayının son haftası, Khal Khelk adı verilen ak saçlı, ak sakallı, yaşlı bir adamın, köy çocukları ile beraber kapı kapı dolaşarak hediyeler toplaması ile başlamaktadır.
Hıristiyan dünyasındaki Noel Baba ile benzer bir durum söz konusu olsa da Hıristiyanlık'taki Noel Baba figürü, yakın tarihte ortaya çıkmıştır.
Özellikle Şaman Türkler, doğaya âit her ögeye, aşırı önem vermişler ve bireysel hayatlarında da doğayı hayatlarının merkezine koymuşlardır. Bu nedenle en önemli simgeler, ağaçlar, dolayısıyla ormandır.
Türkler için çok anlam ifade eden ve hayatın her şeye rağmen akıp gittiğini simgeleyen Akçam ağacı da tarihsel süreç içinde çok önemli kutsal geleneklerden biri oldu.
Şaman Türklerin inancına göre; Akçam, yeryüzünün tam merkezini sembolize ediyordu. Yalnızca Orta Asya’da büyüyen Akçam ağacı, “hayat ağacı” olarak Türklerin yaşamında çok anlamlı bir yer elde etti. Özellikle hayata bağlılığı ve doğanın köklü kudretini sembolize eden hayat ağacı, günümüzde bile tüm Anadolu’da, özellikle el sanatlarıyla uğraşan kadınların yaptığı tüm işlerde, ana motif olarak dâima kullanıldı.
Yani Canlar; konunun özü, bugün burun kıvırdığımız ve hor gördüğümüz bâzı Hıristiyan geleneklerinin, aslında gerçek özü, bizim Türk geleneğidir ve Avrupa'ya bizden çok sonra geçmiştir. Tabii ki bu anlatmaya çalıştıklarımın İslâmiyet'le bir alâkası yoktur; ancak bizim İslâmiyet'ten önceki gerçek Türk yaşantımızla alakalıdır.
Son söz...
Bırakın, her kim, neyi, nasıl kutlamak istiyorsa kutlasın ve yaşasın. Ancak çok eleştirdiğimiz bâzı şeylerin, bizden batıya geçtiğini bilelim ve bunları yererken de dikkat edelim.
Nice güzel senelere...