Biliyor musun artık hiç ilgilenmiyorum dedi. Merak ettiği, bal gibi de ilgilendiği her şeyi saymıştı. Uzunca göz göze geldik. Kar yağıyordu. İstanbul'da bir karlı cumartesi sabahı, İstinye'den aldığım susamsız simidi tırtıklıyordum. Aylardan şubattı. Yoğun kar yağışı nedeniyle, o hafta sonu İzmir'e gidememiştim. Gözlerimi ayırmadan izlediğim kar, ağaçların rengini değiştirmeye kararlıydı.
Derya, benden bir cevap bekliyordu. Cevap versem, konu uzayacak, dert faslına davet çıkacaktı. Vermesem, bana anlatacak kadar çaresizdi. Perdeleri sonuna kadar açtım. Boğazdan o çok sevdiğim kocaman gemiler geçiyordu. Acılarımız, dertlerimiz kederlerimiz, kutlamalarımız... ne yaşarsak yaşayalım hayat akıyordu. Kar taneleri gittikçe yoğunlaşıyordu. Kar bu. Üşütüyor muyum demez ki. Eldiven bere taktın mı, sıkı giyindin mi bakmaz ki. Manzarasında keyif yapmanız da çok umrunda olmaz. Kimi özlediğiniz, kimi sevdiğinizle de ilgilenmez. Film izletir, çay demletir, düşündürür, özletir, şarkı, şiir yazdırır...O yağar, geçer ve manzarasına hayran bırakır.
Biliyor musun Öykü! dedi. Bir kez daha konuyu açtı.
Biliyordum sadece hiç konuşmamıştık. Devam etti; uzun süredir, çok özlüyorum ve merak ediyorum. Sence ne olacak, böyle yarım mı kalacak dedi. Belki o yarım olduğunu sanıyordu. Belki karşı taraf için hepsi buydu. Doğru iletişim kuramadığımızda, ne kadar durumu hissetsek de bazen olumluya inanmak istiyorduk. Bazı insanlar, duygu uyandırıyor hatta bazen yoğun hissettiriyordu. Hayatlarımıza geliş sebepleri, bazen hayatımızdan gidiş sebepleri oluyordu. Bilerek ya da bilmeyerek özletiyor, merak ettiriyor, şarkılar, şiirler, kitaplar yazdırıyor.. Hatta bazen sözleri ile üşütüyor fakat ne hissettiğinizle, ne kadar üşüdüğünüzle ilgilenmiyorlardı.
Bazen aynı duyguda olmamak bazen beklentilerin değişmesi, bazen o ince çizginin aşılması...işleri değiştiriyordu. Bazen de biz, fazla büyütüyorduk. Aklımızda kurduğumuza, içimizde büyüttüğümüze, duygu besliyorduk. Öyle olsun istiyorduk. Yedi millet, uyarsa, beğendiğimiz bedeni istediğimiz ruhta görüyor yada öyleymiş gibiliğine tutunuyorduk. Deryanın durumu tam da böyleydi. Aylardan şubat, İstanbul Tarabya'da kara aşkla baktığım bir sabah. Durmaksızın yağan kar, ne Derya'nın soruları, ne İzmir'e gidemeyişim ne de benim ona aşkla bakmamla hiç ilgilenmiyordu.