Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 2019 Merkezi Yönetim bütçe görüşmelerine katıldı ve yürütme adına konuştu.
Oktay, tek adam iddialarına yönelik olarak, “Başkanlık sistemi, Türkiye'de önceki sistem yürürlükteyken de açıkça tartışılan bir konuydu. Önceki sistemde çok başlılığın olması, hızlı karar verilememesi, hızlı hareket edilememesi, esnek olunamaması, hareket alanının dar olması hepimizin gündemindeydi. Gerek normal gerekse kriz dönemlerinde, gerek yurt içi veya yurt dışındaki ani karar verilmesi gereken konularda sürecin ne kadar hantal olduğu kamuoyunda da on yıllarca tartışıldı. Ayrıca, Türkiye'de sistem değişiklikleri ne yazık ki siyasi iradenin arzusuyla veya milletin arzusuyla değil, sadece vesayet odaklarınca darbelerle gerçekleştirilebileceği, neredeyse herkesin belki de kanına kadar enjekte edilen bir şeydi. Bu dönemde ilk defa millet, siyasi iradenin, herhangi bir vesayetin altında ve etkisinde kalmadan değişiklik yapabileceğini gösterdi. Kamuoyunda sivil veya resmi tüm platformlarda yıllarca tartışılan, Meclisten geçen ve üzerine milletimizin onayladığı bir sistemin tek adam sistemi olabileceğine inanmıyorum. Türkiye'de ne zaman milli iradenin hâkimiyeti tesis edilse, hep aynı iddia dile getirilmiştir. Yeni yönetim sistemimizin ilk Cumhurbaşkanlığı görevine de yine milletimizin büyük teveccühü ve desteğiyle gelmiştir. Tamamı demokratik yöntemlerle yaşanmış bu süreci ‘tek adamlık' iddiasıyla karalamaya çalışmak, millete hakarettir. Bu iddiayı dile getirenler, Sayın Cumhurbaşkanımıza değil, aslında doğrudan milletimize saldırmaktadır. Biz, Atatürk'ün Mecliste sapasağlam yerini bulan ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' düsturunun arkasındayız. Sizler ‘Hayır' diyorsunuz; ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil, vesayetin hakkı olmalı'. Hayır! Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir ve millet de kararını vermiştir” dedi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik atılımlarının 2003-2017 döneminde gerçekleştirdiklerini belirten Oktay, “Bu dönemde, ekonomimizin yıllık ortalama yüzde 5,7 büyüdüğü ve refahın tabana yayıldığı bir ekonomik model oluşturduk. Satın alma gücü paritesine göre 2003 yılında kişi başına gelir açısından AB ortalamasının yüzde 35'ine denk gelen gelir seviyemizi, 2017 yılında AB ortalamasının yüzde 67'sine çıkarttık. Bir hatip, ‘Türkiye'nin büyümesini OECD ülkeleri ile değil, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslayın' demiştir. Türkiye küresel kriz sonrasındaki 2010-2017 döneminde yüzde 6,8 oranında büyürken; Çin, Hindistan dâhil gelişmekte olan ülkelerin aynı dönemde büyüme oranları ortalama yüzde 5,3'tür. Ülkemiz Sayın Hatibin kıyaslamamızı istediği ülkelere göre de yıllık ortalama 1,5 puan daha yüksek büyüme performansı göstermiştir. Bir başka hatip de büyüme rakamlarında son 10 yıllık dönemde kötü, son 60 yılın en vasat performanslarından birini sergilediğini belirtmiştir. 1960-2002 döneminde ortalama büyüme yüzde 4,3 iken AK Parti döneminde yüzde 5,7'ye yükselmiştir. Son on yılda ise büyüme ortalamamız yüzde 5'tir. Bir başka hatip de Türkiye'nin dünyadaki sıralamasının AK Parti döneminde değişmediğini ve 17'nci sırada kaldığını dile getirmiştir. Türkiye 2002 yılında 21 büyük ekonomi iken, 2017 yılı itibarıyla 17'inci büyük ekonomi haline gelmiştir. Satın Alma Gücü Paritesine göre ise aynı dönemde 17'inci sıradan 13'üncü sıraya yükselmiştir” ifadelerini kullandı.
Oktay, şöyle konuştu:
“Ağustos ayında dolar kurunun en yüksek seviyesinden bu yana Türk Lirası dolar karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kazandı. Yine aynı dönemlerde yükselen Türkiye kredi risk swapı (CDS) risk primi 225 baz puan iyileşti.10 yıllık tahvil faiz oranları geriledi. Kasım ayı itibarıyla tüketici enflasyonu bir önceki aya göre yıllık bazda düşmüştür. Bu göstergelerdeki iyileşmeler güven endekslerine de yansıdı. Kasım ayında bir önceki aya göre reel kesim güven endeksi yüzde 6, ekonomik güven endeksi ise yüzde 9 yükseldi. Son 3 ayda ihracatımız yıllık yaklaşık yüzde 15 gibi çok yüksek bir oranda artarak, turizm ile birlikte dengelenme sürecine büyük katkı yaptı.”
Türkiye ekonomisi borç yükü bakımından sağlam yapısını koruduğunu söyleyen Oktay, “Borç stoku gibi makro göstergeleri, nominal seviye yerine milli gelire oranla değerlendirmek gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Aksi takdirde ekonomideki ölçeğin büyüdüğünü göz ardı etmiş oluruz. Türkiye'nin 2002 yılında yüzde 60 olan kamu toplam net borç stokunun milli gelire oranı, bugün yüzde 9 seviyesine gerilemiştir. Ağustos ayında gerçekleştirilen spekülatif ataklara karşı hızlı ve güçlü tedbirler alınabilmesinde, bu durumun önemli katkısı var. Geçtiğimiz 16 yılda uygulanan başarılı ve ihtiyatlı maliye politikaları sayesinde, faiz giderlerinin GSYH'ye oranı ciddi bir şekilde düşürüldü” şeklinde konuştu.
Oktay, asgari ücretle ilgili olarak, “İktidara geldiğimiz 2002 yılı sonundan bu yana asgari ücrette enflasyonun oldukça üzerinde artışlarla ciddi iyileşmeler sağladık, asgari ücretlilerin hayat standartlarını yükselttik. Asgari ücret 2002 yılı Aralık ayında net 184 lira iken 2018 yılı Aralık ayında net bin 603 lira olmuştur. Bu dönemde asgari ücrette gerçekleşen artış nominal olarak enflasyon artışının 2 katından fazla olmuştur. Satın alma gücü paritesine göre 2003 yılında kişi başına gelir açısından AB ortalamasının yüzde 35'ine denk gelen gelir seviyemizi, 2017 yılında AB ortalamasının yüzde 67'sine çıkarttık” diye konuştu.
Oktay çocuk işçiliğine ‘hayır' dediklerini aktararak, “Sokakta çalıştırılan çocuklarımız için 130 mobil ekip kurarak, alanda 11 bin 760 çocuğa müdahale ettik. ‘Kadın güçlü olursa aile de toplum da güçlü olur' anlayışıyla, kadınlarımızın toplumsal statüsünün yükseltilmesine büyük önem veriyoruz. 2019 yılında aileyi güçlendirmek ve aileyi zayıflatan etmenleri ortadan kaldırmak için ilgili tüm paydaşlar ile işbirliği içinde Aile Şurasını düzenleyeceğiz. Uyguladığımız politikaların karşılık bulması neticesinde kadınların işgücüne katılımında ve istihdamında da önemli mesafeler kat ettik. Son 10 yılda kadın istihdamını yüzde 63 oranında arttıran ülkemiz, OECD ve Avrupa Birliği üyesi 28 ülke arasında ilk sıraya yerleşti” dedi.
Sağlık alanındaki gelişmelerden söz eden Oktay, “Bütçeden 2019 yılında sağlığa yaklaşık 157 milyar TL kaynak ayırıyoruz. Böylece, sağlık harcamalarının bütçe içerisindeki payı yüzde 16,3'e çıkmıştır. Anne ölümü, bebek ölümü, bağışıklama ve kronik hastalık yükü dâhil tüm ‘temel sağlık göstergelerinde' en üst düzeye ulaşmayı amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Şehir hastanelerine ilişkin olarak Oktay, 2019-2021 yılları arasında yaklaşık 20 bin yataklı 168 hastaneyi tamamlamayı hedeflediklerini kaydetti. Oktay, “Önümüzdeki yıl 67 hastaneyi daha hizmete alarak 6 bin 480 nitelikli yatak kapasitesi daha kazanacağız. Şu ana kadar Adana, Isparta, Mersin, Yozgat, Kayseri, Elâzığ, Eskişehir ve Manisa Şehir Hastaneleri hizmete girdi,3 bin 704 yataklı dünyanın üçüncü büyük hastaneler kompleksini de önümüzdeki günlerde Ankara'da açacağız” şeklinde konuştu.
Adalet sistemine büyük önem verdiklerinin altını çizen Oktay, “Önümüzdeki dönem bu konuda köklü değişiklikler içeren çalışmalar yapacağımızı şimdiden Yüce Meclisimizin bilgilerine sunuyorum. 2019 yılının başı itibariyle yargıya ilişkin iki temel politika belgesi kamuoyuna açıklanacaktır. Bunların ilki Yargı Reformu Stratejisi, diğeri ise İnsan Hakları Eylem Planı olacaktır. Bu belgeler 2019 yılından itibaren uygulanacak ve hukuk devletimizi güçlendirecek çalışmalarımızın yol haritası olacaktır. Bu strateji belgesi hak ve özgürlüklerin daha iyi korunup geliştirilmesi alanındaki irademizi ortaya koyacaktır. 2019 yılında soruşturma ve yargılamalar için tayin edilen hedef süreler taraflara bildirilmeye başlanacak ve bu suretle vatandaş odaklı yargının tesisi yolunda önemli bir mesafe kaydedilecektir” diye konuştu.
2019 yılı ve sonrası dönemin yüksek katma değerli üretim öncülüğünde bir büyüme için milat olmasını istediklerine işaret eden Oktay, “Bu amaçla en öncelikli yapısal reformumuz Yerlileştirme Ürün Programı olacak. 4 binden fazla ürün arasından cari açığı kapatma hedefi doğrultusunda seçilen öncelikli ürünler, Ar-Ge'den seri üretime uçtan uca yönetilen program bazlı destek ve takip mekanizmalarıyla yerli olarak üretilecektir. Böylelikle, üretim cephesindeki yapısal kırılganlıkları gidermeyi ve makroekonomik temellerimizi daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu alanda atacağımız adımlar; güçlü ödemeler dengesine, düşük enflasyon hedeflerimize ve nitelikli istihdama önemli katkılar sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.