Değerli Okurlar;
‘Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi, Sultan Abdülmecîd döneminde, bir yandan saray fasıllarına ses sanatçısı olarak katılırken, bir yandan da ‘Enderûn’da ve ‘Yenikapı Mevlevihânesi’nde mûsikî dersleri veriyordur. Sâdece Türk mûsikîsinin değil, aynı zamanda genel olarak Türk târihinin de en önemli simâlarından biridir. Mozart bile Dede Efendi’nin eserlerini dinlediğinde, çok büyük bir şaşkınlık yaşamış ve Türk müziğine ciddî anlamda ilgi göstermeye başlamıştır.
Sultan Abdülmecîd dönemi ile birlikte, Dede Efendi’nin mûsikî hayâtı ve bunun yanında normal yaşantısı da batılılaşmaya doğru gidiyordur. Bu durumdan epey rahatsızdır ama bunu da lâyığıyla başarır. Doğu’nun Batı’dan daha ileri olduğunu ispât etmek için tek gecede, Batı usûlü ve hepimizin ezbere bildiği bir ‘Vâls’ eserini besteler; ‘Yine Bir Gülnihâl’...
Yine Bir Gülnihâl’in Tek Gecede Bestelenme Öyküsü
Sultan Abdülmecîd, bir gün ‘Dolmabahçe Sarayı’nda Fransızları ağırlar. İlk gün, ‘Mâbeyn Salonu’nda Fransızların verdiği konserde, vâls çalınıp dans edilirken, pâdişâh da bunu dikkatle izliyordu. Batılılaşmaya, babası ‘Sultan II. Mahmud’ gibi meraklı olan Abdülmecîd, Fransızları takdîr eder; hediyeler verir ve ertesi gün yapılacak olan ‘Osmanlı Mûsikîsi’ sunumu için İsmâil Dede ile bu konuyu konuşur.
Fransız bestekârlarla buluşan Dede Efendi ve berâberindeki Fransız sanatkârlar, mûsikî sohbetlere girerler. Sohbette herkes, kendi mûsikîsini övmeye başlar. Yere göğe sığdıramazlar ve birer birer üstünlüklerini ispât etmeye çalışırlar. Sohbet, yavaş yavaş yerini tartışmaya, hattâ kavgaya götürür. Kıvılcımlar yükselirken, Dede Efendi şöyle der; ‘Bizim mûsikîmizin üstünlüğü, mâkâmlarıdır. Peki ya sizin üstünlük ısrarınızın sebebi nedir?’ Oradan bir Fransız öne atılır; ‘Tüm dünyanın bildiği ve saygı duyduğu vâls müziğimiz var’. Dede Efendi, tabii ki altta kalmamak için bizim de vâls müziğimizin olduğunu söyler.
Bu sırada Fransız sanatkârlar, Dede Efendi’nin cevâbını kuşkuyla verdiğini hissederek, hemen bir soru daha patlatırlar; ‘Bize bir eser lütfedebilir misiniz?’ Dede Efendi de bugün çok yorulduğunu söyleyip müsaâde isteyerek, eğer arzu ederlerse yarın çalabileceğini söyler. Fransız sanatkârlar, biraz alaycı bir tâbirle koltukları kabararak; ‘Tabii ki efendim ama fazla geç kalıp da bizleri meraklandırmayın’ derler.
İşte buradan sonra, Dede Efendi için çok zorlu bir gece başlar. Çünkü o zamana kadar Türk müziğinde, hiçbir sanatçı vâls müziği bestelememiştir. O gece, uzun süre kara kara düşünür; çünkü ucunda mahcup olmak, daha da kötüsü, Türk müziğinin aşağılanması ihtimâli vardır. Besmele çekip yazmaya başlar, vâls ritmindeki eseri bestelemeye... ‘Halil Paşa’ adına, ‘Gülnihâl Kalfa’ için yazdığı şiire, bir beste oturtur. Semâî usûlünde, yâni 3/4'lük vâls ritminde bir beste çıkar ortaya...
Sabah olduğunda, Fransız sanatkârlar Dede Efendi’den eseri çalmasını isterler. ‘Kusura bakmayın, dün biraz yorgundum; o yüzden sizlerden müsaâde istemiştim’ der ve başlar, Türk müziğinde vâls ritminde bestelenmiş ilk yapıt olan; ‘Yine Bir Gülnihâl’ adlı eserini çalmaya… Herkes bu eseri dikkat ve hayranlıkla dinlerken, Fransızlar, hanımlarını dansa kaldırırlar. Kendi ritimlerinde Türk mûsikîsi icrâ edilir, ritim öyle güçlü ve coşkuludur ki; dans etmekten kendilerini alıkoyamazlar. Parça bitince, bir gün önce yaptıkları saygısızlık için hem Dede Efendi’den hem de Sultan’dan özür dilerler.
Esen kalın…
Sefa Yapıcıoğlu