Otistik insanlarda genellikle değişik bilişsel üstünlüklerin varlığını biliyoruz. Londra University College Otizm ve Eğitim Araştırma Merkezi’nin başkanı Anna Remington otistiklerin güçlü yönlerine odaklanıyor.
“Bugüne dek otizme hep yanlış yaklaşıldı. Oysa otizme gerçekte salt bir bireysel çeşitlilik olarak bakılmalı, otistiklerin farklılığı, tıbbi bozukluk olarak değerlendirilmesi yanlış” diyor. New Scientist dergisi, Remington ile bir yaptığı söyleşiye yer verdi.
Önce otistiklerin her birinin farklı bir birey olduğunu bilelim. Çoğu, yığınla bilgiyi sindirme, ya da belirli bir konuyla ilgili yüklü miktarda bilgiyi öğrenme konusunda başarılılar. Konuya son derece odaklılar. Ayrıca, yaratıcılar ve daha önce kimsenin akıl edemediği çözümler sunabilirler.
Dikkat ve algı konusu bize ipucu veriyor. Otistik kişiler, çevrelerindeki birtakım nesneleri ötekilerden ayırma, farklı perdelerden sesleri ayrımsama, ya da notaları tanıma türünde işitsel ve görsel görevlerin başarılmasında çoğu zaman otistik olmayanlardan daha başarılılar.
Ama şu da var, otistikler floresan lambalı bir odada kalmayı lambaların uğultusundan ötürü rahatsız edici bulabilir, ya da aşırı gürültüsünden ötürü bir alışveriş merkezinde olmaktan tedirginlik duyabilir.
Bir yığın bilginin söz konusu olduğu bir işle uğraşıyorsanız, belli bir zaman aralığında çok daha fazla bilgiyi işlemden geçirebilirsiniz ve başarılı olursunuz. Ancak yapılan iş, sahip olduğunuz yeteneği karşılayamıyorsa, boşta kalan onca yetenekleriyle sonuçta çevredeki gürültü gibi ipe sapa gelmez bilgileri işlemden geçirmeye başlarlar.
Ünlü bir otistik profesör olan Temple Grandin, hiçbir ayırım gözetmeksizin kulağına gelen her bir sesi duyan kulaklarının mikrofondan farksız olduklarından söz eder. Öyle ortamdan sıkılırlar. Oysa, görevde kalabilmek için gerçekte gerek duyulan şey, daha fazla miktarda bilgiye sahip olmaktır.