Psikoterapist/Aile Çift ve Evlilik Terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Doğuştan getirilmeyen ancak doğumla birlikte gelişmeye başlayan içsel bir özellik; benliğin kendisi hakkındaki düşüncesi olarak tanımlayabileceğim özgüven; yaşamın iyi, mutlu, dengeli sürdürülmesi için olmazsa olmazdır. Burada bahsettiğim benlik kavramı ise; kişinin öz yapısı, kendisi hakkındaki ruhsal değerlendirmesi, kısaca varlığının kendisidir. Yaşamında herkes iyi, mutlu, dengeli, değerli günler geçirmek; bu hayatı boşuna yaşamamış olmak istiyor. Birçok kişi yetenekleri olduğunu, aslında başarabileceği çok şeyin olduğunu ancak başarısız olma kaygılarından ve cesaret edemediğinden yakınmaktadır. İşte burada özgüven dediğimiz durumla karşılaşıyoruz. Yeterince kendine güvenemeyen kişi denemeyi, denese de başarısız olma kaygılarından dolayı o işe hiç girişmemeyi tercih diyor. Bu da hiçbir zaman yeteneklerini ortaya koyamamasını sağlıyor” dedi.
Kendine yeterince güvenemeyen kişinin sadece yapacağı işlerde değil, insanlarla ilişkilerinde de zorlandığını ifade eden Tokaç, “Örneğin; işyerinde üstlerine, aile içinde ebeveynlerine veya aile büyüklerine, bazen eşine, akrabalarına, sosyal ortamda arkadaşlarına karşı da kendisini savunamamaktadır. Yargılanma, yanlış anlaşılma veya anlaşılamama endişesi, kendisini ifade edemeyeceği düşüncesi, kendisini olduğu haliyle ifade etmesini engeller. Bu durumda kişi ya her şeyi çok iyi, mükemmel yapacak ki başkalarına karşı kendisini gösterebilecek, bu da kendisinden yüksek standartlar beklemesini sağlar. Ya da hiç davranışta bulunmayarak, kendisini gizleyerek yaşamına devam eder. Ancak içten içe kendisini küçümseyici konuşmaları da devam eder. Kendine güvenmeyen kişi; problemlerle karşılaştığında ne yapacağını bilemediğinde çaresiz, başaramayacağına, üstesinden gelemeyeceğine inandığı için güçsüz ve beceriksiz hisseder. Bir ilişkiye başlamak istediğinde, birisine teklifte bulunmak istediğinde karşılık görmeyeceği, reddedileceğine inandığı için sevilebilir biri olmadığını, değer verilebilir biri olmadığını düşünür. Sıklıkla yetersiz, başkalarını etkileyebilecek birisi olmadığı için atılganlık yapmaz. Kendisini zayıf ve incinebilir birisi hissettiği için de deneme cesareti göstermez” diye konuştu.
Kişilerin özgüven kazanması ve özgüvenli davranabilmesi için öncelikle kişinin ne hissettiği, ne düşündüğünün fark etmesinin önemli olduğunu kaydeden Tokaç, “Kendisinde en çok neyi problem olarak görüyor? Örneğin; iş hayatında aslında daha yetenekli olabileceğini, yeteneklerini gösterebileceğini ve daha iyi bir kariyere sahip olabileceğini düşünüyor ancak kendisini ifade edemediğinden bunu gösteremediğini düşünüyordur. Burada kişinin kendisiyle ilgili birçok olumsuz düşünce, inancı olduğunu görmekteyiz. İlk yapılması gereken kişinin kendisini objektif bir tutumla değerlendirmesi ki gerçekte ben kimim ve yeteneklerim ne kadar sorularının cevabı gerçekçi bir şekilde analiz edilmiş olur. Özgüvenle ilgili şunu da söyleyebilirim. Kendine güvenmemek varolan durum olmayabilir, kişinin kendisini objektif bir tutumla değerlendiremediği için kendisini başkalarına göre görece yetersiz, değersiz ve başarısız hissetmesiyle de ilgilidir. Hiç kimse birbirinden daha üstün değildir. Tabiî ki her zaman daha zeki, akıllı, girişken, daha pratik düşünebilen, daha çözüm odaklı birileri olabilir. Ancak bu diğerlerinin yetersiz olduğu anlamına gelmez. Herkes kendi içsel dünyası, varlığı içinde değerlidir ve diğerlerinden farklıdır. Tüm bunlarla söylemek istediğim; herkesin kendisini olduğu haliyle, varoluşuyla kabul etmesinin gerekliliğidir. Ancak o zaman varolan özelliklerini kullanmaya, varsa eksikliklerini gidermeye başlar. Böylece kişide özgüven gelişmeye başlar” ifadelerini kullandı.
Özgüveni gelişen ve kendisini değerli hisseden kişinin aynı zamanda yaşama sevincine de kavuştuğunu belirten Tokaç, “Çünkü kendisiyle barışık ve kendisini seven kişi başkalarıyla da daha olumlu ilişkiler kuracaktır. Bu durumda yaşamın zorunluluk olmaktan çıkıp keyif veren bir eylem olmasına katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu.