Bana bilmek ve anlamanın ayrı şeyler olduğunu sen öğretmiştin. Biliyordum fakat anlamıyordum, anlayamıyordum yada anlamak istemiyordum...
Toprağın suyla buluşması gibiydi benim seni özlemem.Özlemeyen birine ''seni özlüyorum'' denildiğinde nazikçe kapıyı göstermesi gibiydi senin bahanelerin.
Formülü olmayan bir soruyu çözüme ulaştırmak kadar zordu sana bunu anlatmak.Öğretilmiş bir duygu değildi ki bu... Sana nasıl öğretebilirdim seni özlemenin verdiği hissin ağrısını?
Nasıl bir sihir yapılabilirdi ki beni özlemen için? Cevapsız sorularımla köşeme çekiliyorum yine. Dilimdekilerden fazlası kalbimdedir ve elimden fazla olan ise özlemlerimde gizlidir. Benim ''son bişeylerimi'' en iyi sen bilirsin. Söylenmemiş son bişeyimi söylemek istiyorum sana.
Her elimi açtığımda yemin ettiğim ve her duanın sonuna geldiğimde yeniden bittiğimsin.
Sana ulaşmanın bir yolu yok biliyorum.Hiç değilse; ben sen olsam da özlemesem seni olmaz mı?
Neresinden bakarsan bak özlemin soğuk işte.
Eylül Ayça Karakuş