Doğal olmak, samimi olmak, olduğun gibi olmak bir insanda en çok tercih ettiğim, en çok olmasını istediğim özellikler.
Karşımızdaki insanla ilişkimiz ister iş olsun, iş aşk olsun bu özellikler yoksa yaşayacağınız şeyler dizilere, romanlara konu olacak kadar bilinmez, tehlikeli, heyecanlı ve mutsuz olabilir.
Ondadır köy kahveleri, köy meydanları, samimiyet dolu ortamlar hepimizin hoşuna gider.
Eskilerin deyişiyle, vergi kaygısız yok, algı kaygısı yok. Ne iseniz onu yaşarsınız, karşınızdaki ne ise onu yaşatır size.
Düşmanın güllesine razı olur insan, dostun çakıl taşı kadar ağır gelmez.
Prompter diye bir cihaz ve uygulaması çıktı. Bir topluluğa konuşma yapmanız gerektiğinde, önceden oturuyorsunuz, neyi nasıl konuşacağını düşünüyorsunuz, sonra onları kelimelere, cümlelere yüklüyorsunuz, en sonunda bu prompter denilen cihaza yükleyip, teknik ekrandan geldikçe okuyorsunuz. Sözüm ona karşınızdaki insanlara da konuşma yapıyorsunuz.
Hani içinde duygu, hani içinde konuşma refleksi, hani içinde samimiyet.
Ekrandan okuyacağım diye zahmet ediyorlar ya, etmeseler daha iyi. Yazılı metinler halinde koyun insanların önüne, çıkın kürsüye, insanların verdiğiniz metni okuması bitene kadar orada bekleyin.
Sıfır hata konuşma, sıfır hata düşünce, sıfır hata anladım.
Oysaki biz insanlar birçok şeyi hata yaparak öğreniyoruz.
Hatalarımız bize geliştiriyor, hatalarımızın azlığı bizi farklı kılıyor.
Ekrandan okuyarak, samimi olmadığımız gibi gelişimimizi de maalesef tamamlayamıyoruz.
Hem kendimizi kandırıyoruz, hem karşımızdakileri, hem de toplulukları.
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğü gibi ol diyen Hz. Mevlana’nın sözünün anlamı bugünlerde daha çok anlam buluyor.
Hiç birimiz olduğumuz gibi değiliz, hiç birimiz de göründüğümüz gibi değiliz.
Hem fiziksel olarak, hem duygusal olarak, hem düşünsel olarak.
Dünya yalan diye isyan etmemiz bile boşa.
Asıl yalan olan kendimiz olmuşuz da, dünyayı eleştiriyoruz.
Samimi hafta sonlarımız olsun.