Hayatımızda yolculuğa çıkarız. Yolculuğumuzda, bizi saran sarmalayan, iyileştiren, yoran ne varsa heybemize alırız. Ve bu heybeyi ömür boyu taşırız.
Hiç usanmayız hiç gocunmayız, heybeye giren çıkanları değiştiririz. Atarız, yenilerini alırız. Ama heybemizde atmadığımız atamadığımız, hayatımızı renklendiren, iyileştiren bize her daim iyi gelen bir şeyler hep kalır.
Yolculuk ve heybedekiler gelişir, gelişir,gelişir.....Yolculuğumuzda gelişenlerle artık hayatı yorumlamaya başlarız....
İşte hayatında, heybesinde, varolduğundan beri hep resim olan, resim olmasından mutluluk duyan, resim yapan Naif Ressam Şebnem Tuncer Çamdalı ile röportajımızı okuyun....
Geçtiğimiz günlerde sadece girizgah yaptığımız ama daha detaylısı gelecek dediğimiz röportajımızın ilk sorusu gelsin o zaman buyrun.....
-Şebnem hanım resim sizi nasıl seçti?
Her ne sebeple olursa olsun sokağa çıktığımda, kendimi resimle ilgili bir nokta da buluyordum. Ya bir resim sergi afişinin önünde ya resim heykel müzesinin önünde ya da resimle ilgili bir olayın içinde.....
Bilinçli mi? Hayır. Yani günün sonunda dönüp dolaştığım yer, resim olayının en yakınları olurdu. Resme karşı bir ilgim bir sevgim vardı. Ama nereden başlayacağımı ne yapacağımı henüz keşfedememiştim. Hatta resim benim hayatımın neresinde henüz onun bile farkında değildim. Ama bir gün mucize gerçekleşti.
-Evet gelelim mucizenize. Bu mucize nasıl gün yüzüne çıktı?
İçimde bir yara vardı. Geçmeyen bir yara. Resim galerilerinde gezerken içimdeki yara geçerdi. Onlara ordaki resimlere dokunmamak için kendimi zor tutardım.
Bir gün yolda giderken, otobüsün üzerinde bir resim kursunun afişini gördüm ve gittim kayıt yaptırdım. Fahir hocanın Fahir Aksoy'un Sanat Evi adlı resim kursundaydım.
İlk gün yaptığımız resimlere hocamız yorum yaptı. Benim resmime yapılan yorum benim hışımla kalkıp gitmeme sebep olmuştu. Fakat merdivenlerde Fahir Hocayla karşılaştım. Gözyaşımı sildi ve beni dinledi. İşte hayatımın önemli dönüm noktalarından biri gerçekleşiyordu. İşte mucizemin mucizesi ilk adımını attı.
Hayat cahili bir kadınım. Derse devam edecek durumum yok. Fahir Hoca buranın temizliğinden sen sorumlusun işini bitir, derse otur dedi. Binada temizlik yaptım çayı hazırladım sonra oturup orda ders yaptım.
Fahir Hoca resim hayatımda benim için çok önemlidir. Evde yaptığım resmimi Fahir Hoca'ya götürdüm. İlk resmim onun sergisinde satıldı.
-Peki doğada yaşamak doğada resim yapmak nasıl gelişti?
Annem doğada yaşardı. Anneme gidip gelirken şifalandığımı hissederdim. Doğa bana çok iyi geliyordu. Annemin yanına gidip gelirken annem beni eşimle tanıştırdı. Eşim, annemin komşusuydu.
Ve ben daha sonra, annemin tanıştırdığı kişiyle evlendim. Şalvarı geçirdim. Ama bu arada da ben tarlada nasıl çalışırım diye düşündüm. Fakat doğaya olan sevgim herşeyin üstesinden gelmeme yardımcı oldu. Çünkü doğa bana o kadar çok şey öğretti ki, bana o kadar iyi geldi ki. Beni iyileştirdi.
-Neden doğa resimleri diye sormama gerek yok tabii ama peki ya naif ressamlık o nasıl ortaya çıktı?
Mutluluğu ararken, doğada yaşarken, şifalanınca resimlerim yumuşadı. Doğada yaşadığım için doğa resimleri yapıyorum. Naif olduğumu Fahir Aksoy söyledi. Bir iki resim yapıp Fahir hocaya gosterdiğimde aaa sen naif resim yapıyormuşsun. İyi ki diğer hoca seni kabul etmemiş merdivenlerde karşılaşmışız dedi. Naif resimler yaptığımı Fahir Hoca'dan öğrendim.
Gerçek naif resim insanı mutlu eden, gülümseten bir resimdir. Naiflerin içinde fantastik resim yapan az, biri de sensin demişti bana.
Küçükken ne olacaksın dediklerinde ''mutlu olmak istiyorum'' dermişim. Resimlerim de mutluluk versin istiyorum.
-Sizin için resim ne demek? Resim yapmak için sizi ne harekete geçiriyor?
Gecenin her hangi bir saatinde kalkıp resim yapıyorum. Bu saatler kendime ödül saatler. Tanrısal güç, ilahi güç resim yapmak için beni harekete geçirenler. Ruhum resim yapmak istiyor.
Yaşamı pek sevemedim. Ama resim yaptığımda mutlu oluyorum. Mutluluk veriyor bana. Yaşamın amacını resim veriyor.
İç sesim var benim. Bir gün ağaç çizerken (fotoğrafını çekmiştim ağacın) zorlanıyorum. Bir türlü çizemiyorum. İç sesim benimle konuştu ''Sen, kendi resmini çizmelisin, bunu ben sana verdim kendi ağacını kendin çiz'' dedi. İç sesim beni yönlendirir. Kendini bırak, fırça kendi kendine çizer.
Çok çalıştım çok çizdim. Çok çalışmayla, içimden çıkanlar oldu. Resim yapamayınca bunalıma giriyorum. Sıkılıyorum. İşte o zaman eşime, beni dere yatağına götür derim. Ayaklarımı suya sokarım şifalanırım. Ve döndüğümde iyileşirim.
Resim çok önemli. Beni şifalandırması devam ediyor.
Tarla işini de yapıyorum. Resim ne zaman satılır bilemezsin. O yüzden çalışmam gerekiyor. Fasulye, kiraz, üzüm.... bir çok şeyi toplarım. O çalışma beni ruhen yorar.
Ekim ayında işler bitince tüm bunların acısını çıkartırcasına resim dünyamın kapılarını açarım. Resimle bağım tekrar kurulur. Doğayla olan bağım Ekim' den sonra resimle perçinleniyor.
Yurtdışında da resimleri bulunan, internetin tanınırlığını artırdığı Çamdalı, hayatında resimle ilgili bir eğitim fırsatı çıktığında ''Fahir Aksoy'un hayır sakın böyle bir şey yapma ''dediğini söylüyor.
İçi dışı gülen, resimleri gibi kendi naif olan Şebnem hanım doğayı farklı gören, farklı hisseden, hayatı hissedişi en derinden şahane bir kadın. Sevdiği yerde sevdikleriyle daha nice resimlerini, mucizelerini bizlerle paylaşması dileğiyle hoşçakalın...