Rıza Bey ve Doğan Bey kimbilir kimdi.
Apartmana isimleri verildiğine göre ailenin saygı duyulan büyükleriydi diye düşündüm ben.
Kemikleri sızlamıştır eğer hayatta değillerse.
İsimlerinin verildiği apartmanlar kum gibi dökülünce yattıkları yerde ters dönmüşlerdir.
Apartmanın mühürlenip yıkılmasına karşı çıkanlardan yaşayan varsa hala, bu utançla çok da uzun yaşamazlar. İnsan bu ağır vicdan yüküyle nasıl yaşar ki. Yaşamak denirse aldığı nefese yaşar.
Rapora rağmen yıkıma karşı çıkanlardan çocuklarını sevdiklerini kaybeden varsa, bundan sonra yaşadığı hayata hayat diyebilecek mi?
Apartmanlara oturulamaz raporu verenler, belediye veya hangi yetkili kurumsa, şimdi bir hesap verecek mi?
O apartmanlara boşaltma emrini vermeyen her kimse, o verdiği raporun arkasını takip etmediği için suçlu bulunacak mı?
Bunun bir cezası olacak mı?
Birileri suçlu çünkü. Önce müteahhit sonra mimar sonra belediye sonra yöneticiler. Hata başladı ve herkes de bu hataya ortak oldu. Hatayı başlatan da hatayı sürdüren de suçlu.
Bir kere de birisi hesap versin. Az biraz içimiz soğusun.
Hepimiz koltukların ucunda oturuyoruz.
Çünkü hiçkimse binasının kolonuna zeminine güvenmiyor.
Ödümüz kopuyor. Hep birlikte korkudan ölüyoruz.
Çünkü bilmiyoruz. Deprem bu yapacak birşey yok diyemiyoruz. Çünkü doğru değil. Yapacak birşey var.
Prof Dr Naci Görür California'da bir deprem uzmanıyla konuşmasını anlattı.
Biz de korkarız elbette ama korkumuz büyük değildir demiş.
Anlattıklarını aynen aktarıyorum;
"Çünkü deprem olduğunda, depremi yaşayan kişi evinin başına yıkılmayacağını bilir.
Çocuğu okuldaysa, okulun yıkılmayacağını bilir.
Eşinin güvenle eve geleceğini bilir. Çünkü binalarımız buna uygun yapılmıştır. Depremde ölen olursa çok tesadüf veya çok büyük bir vurdumduymazlık olursa ölür. Çünkü gereken tüm önlemler alınmıştır. "
Bu kadar basit aslında. Hem önlem alıp hayat kurtarmak bu kadar basit, hem de önlem almayıp hayatları çöpe atmak bu kadar basit.
Hangisini seçtiğimiz ortada.
Herşeyi unuttuğumuz gibi bunu da unutacağız. Her olayda olduğu gibi bunun da hesabı sorulmayacak.
Önlemler alınmayacak.
Hemen bugün kilit vurulması gereken binalar ayakta kalmaya içinde insan taşımaya devam edecek. Yine hiçbirşey değişmeyecek.
Fıtrat, kader, kısmet denilecek.
Biz salya sümük Ayla'nın boş yere annesiz kalışına ağlarken hayat kaldığı yerden devam edecek.
Önlemsiz, cezasız, hesapsız bu da böyle kapanıp gidecek işte.