Zi&On Psikiyatri Akademisi’ nden Uzm. Klinik Psikolog Güliz Altınbaşak, “İnsan doğasının tek eşliliğe mi yoksa çok eşliliğe mi yatkın olduğu sorusu her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Çünkü hepimizin inanmak istediği şey “Aşk sadakat gerektirir”. Aşkın sadakat gerektirdiğini o kadar kanıksarız ki birbirimize verdiğimiz bu sözü güzel bir törenle kurumsallaştırırız. Bu sözün tutulamaması ise bir hikayeyi sonlandırmak için genelde yeterli olur” dedi.
Sadakat kavramının evrensel olmadığını ifade eden Altınbaşak, “Antropologların araştırmalarına göre, bazı Afrika toplumlarında kadınlar hamile kaldıktan sonra farklı erkeklerle ilişkiye girebilmekte ve hamilelik boyunca ilişkiye girilen erkekler doğacak olan çocuğun babaları olarak kabul edilmektedir. Böylece, baba sayısı fazla olan çocuklar daha yüksek hayat standartlarına sahip olabilmektedir. Anarşist toplumlara baktığımızda ise çiftler birlikte yaşamaya karar vermiş olsalar dahi hem erkek hem de kadın farklı insanlarla birliktelik kurabilmektedir. Çünkü bu toplum anlayışında eşler bir "mülkiyet" anlayışına tabi tutulmaz. Çok eşliliğin doğal olarak karşılandığı anarşist toplumlarda bazı çiflerin kendi doğal akışlarında tek eşli olarak yaşamaya karar verenler azımsanamayacak kadar fazladır” diye konuştu.
Günümüz modern toplumlarında ise sadakat sözünün bozulmasının evlilik ve ilişkilerde yıkıcı bir rol oynamakta ve tüm ortaklıkları sonlandırmakta olduğunu kaydeden Altınbaşak, “Peki, sadakat toplumsal mıdır, genetik mi? Bir başka deyişle, farklı kültür ve coğrafi bölgelerde bambaşka anlamlar yüklenen sadakat kavramı toplumsal tanımdan mı ibarettir, yoksa bizi çok ya da tek eşliliğe daha yatkın kılan biyolojik bir temele mi dayanmaktadır? Erkeklerin kadınlara oranla daha fazla aldattığı söylemleri bu durumun bir tesadüf olup olmadı sorusunu akıllara getirmektedir. Konuya netlik kazandırmak isteyen Nörobilim uzmanları uzun zamandır fareler üzerinde yürüttükleri deneyler neticesinde bir sadakat geni buldu. AVPR1A ismi verilen bu gen 20. kromozomda bulunmakta ve vazopressin salgılamaktadır. 334 değişik formu bulunan bu genin salgıladığı vazopressin hormonu yüksek olduğunda memelilerin tek eşli olmaya daha yatkın oldukları gözlemlenmektedir. Hatta hayvan deneyleri gösteriyor ki çok eşli bir memelinin, vazopressin hormon seviyesi yükseltildiğinde tek eşliliğe geçişi sağlanabilmektedir” ifadelerini kullandı.
Hiç evlenmemiş veya evliliğinde sadakat problemleri yaşayan ve uzun süredir tek eşli olan erkeklerin beyin incelemeleri karşılaştırıldığında, bu erkekler arasındaki AVPR1A gen yapısının ve vazopressin hormon seviyesinin farklılıklar taşıdığı gözlemlendiğini belirten Altınbaşak, “Sadakat problemi yaşayan veya hiç evlenmemiş erkeklerde vazopressin hormon seviyesinin düşük olduğu görülürken, tek eşli olmayı seçen ve bu konuda herhangi bir problem yaşamayan erkeklerin vazopressin hormonlarının ise yüksek olduğu görülmüştür. Yani her şey yüzyıllardır DNA'larımıza kazınmış olan ve bizim kontrolümüz altında olmayan genlerimizden mi ileri geliyor? O halde yaptığımız seçimlerin bir önemi yok mu? Tabiki var. Bu deneylerin bize asıl gösterdiği, biyolojik açıdan nasıl farklılıklarımızın olabileceğidir. Aslında bizim "bilmediğimiz" ama bir o kadar da "bize ait" bir mekanizma tarafından nasıl bu denli yönetildiğimiz ise kendimiz hakkında ne kadar az şey bildiğimizin bir kanıtıdır” açıklamalarında bulundu.