İnsanlar sürekli sağlıklı olmaları gerektiğini düşünmeleri sağlanarak baskı altına alınıyor.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Deniz Sezgin, Çarşamba günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde "Sağlık İletişim Paradigmaları" başlıklı konferansta, bir dizi iletişim düzeni üzerinden verilen sağlık haberlerini irdeledi.
Sezgin, sağlık haberleriyle ilgili "Bireyler sağlıklı olma çabasıyla bedenlerini kendilerine sunulan biçimde kontrol altına almaya çalışırken, bu konudaki bilgileri ve çabaları sürekli denetlenerek, kontrol altında tutulmaktadır" uyarısını yaptı.
Medyanın, sağlığın toplumsal bir sorun olmaktan çıkartarak, bireysel bir yükümlülüğe dönüştürdüğünü belirten Sezgin, "Medyada yer alan sağlık söylemi ile, sağlıklı olmanın koşulları tarif edilirken, sorumluluk bireye yüklenmektedir. Çevre koşullarının göz ardı edildiği, bireyin merkeze yerleştirildiği söylemde bireyler bilgi vermek yerine malumat bombardımanına maruz bırakılmakta ve bireylerin sorgulama olmaksızın söylenenler arasından tercih yapması beklenmektedir. Özetle ifade etmek gerekirse, sağlık/hastalık meselesi, toplumsal ya da kamusal bir sorunsal olarak değil, bireyin bir gündelik yaşam deneyimi ve yükümlülüğü olarak inşa edilmektedir" dedi.
KEPEK HER ŞEYİN ÇÖZÜMÜ MÜ?
Sezgin, sağlık bilgisi yerine klişe haline gelen mesajların yinelendiğini belirtirken şu görüşleri seslendirdi:
"Medyada sağlık ve sağlığa ilişkin sunumlar toplumsal sağlık sorunu ve çözüm yollarından daha çok bireysel düzeyde sorun ve sözde çözüm yollarına odaklanmıştır. Kendi kendine iyileştirme yaklaşımında, sağlık ve hastalık sosyal bağlamından ayrılmıştır. Eğer birey hastaysa, hangi hastalık olursa olsun çözüm yolu olarak 'kepek ununa, süte, bala ve egzersize' ihtiyacı vardır. Bireyler ve çevre arasındaki etkileşim göz ardı edilirken, tüketim ise hala çözüm olarak görülmektedir. Değişim sadece tüketilen malların ve hizmetlerin türlerindeki değişimdir. Tıbbi hizmetlerden egzersiz sınıflarına, vitaminlere, zayıflama ürünlerine, gıda takviyelerine, kısacası 'her derde deva iksir'lere, böylece tam teçhizatlı sağlık hizmetine ulaşmak istenmektedir. Bunlara ek olarak, medyadaki sağlık sunumları korkuları ön plana çıkardığında korkunun çözüm yolu yine tüketimden geçmektedir. Örneğin, günümüz bireyinin yaşamının bir parçası olarak kabul edilen stresin pek çok hastalığa neden olabileceği vurgusu, masaj aletleri, gevşemeyi sağlayan kıyafetler veya gıda takviyeleri önerilerini beraberinde getirmektedir. Veya kalp sağlığı sorunu ele alındığında önerilen koşu bandı ve spor merkezi yine kârlılığın ön planda tutulduğunu göstermektedir."
REÇETE BOMBARDIMANI
İnsanların medya üzerinden sürekli "reçete" bombardımanına tutulduğunu belirten Sezgin, bu durumun insanları mutsuz ve çaresiz kıldığını söyledi ve "Sağlığını hangi yoldan koruması gerektiği konusunda tereddütte kalan birey, bir seçenekten diğer bir seçeneğe hızla geçmekte; hem maddi olarak bir yıkıma uğramakta hem de kısa sürede başlanarak sonlanmış ve sonuç alınamamış "tedavi"ler nedeniyle mutsuz ve çaresiz olarak, yeni "tedavi" olanakları arar hale gelmektedir. İşte tam bu noktada, medyada yer alan diğer "tedavi" seçenekleri bireyin "imdadına yetişirken", onu kontrol altına alırken, aynı zamanda bireyi maddi ve manevi zarara uğratmaktadır."dedi
Sezgin, insanları yanlış yönlendiren bu bilgi bombardımanından kurtuluş için çözüm önerileri sunarken, şöyle konuştu:
"Medyada yer alan sağlık bilgilerinin ve hemen her türlü sağlık sorununu çözebilecekleri izlenimi veren haber, program, web sitesi, blog veya yazı dizilerinin, etik kaygılarla hazırlanması gerekliliği vurgulanmalıdır. Etik kaygılardan uzak bir sağlık söylemi, sağlık gibi çok boyutlu bir konunun bireyin sorumluluğu olarak sınırlandırılmasına ve diğer boyutlarının görmezden gelinmesine neden olabilmektedir."