Siyasetçiyi eskiden takip etmesi, gerçek yüzünü, asıl hedefinin ne olduğunu görmek zordu.
Şimdilerde, Sosyal Medya, siyaseti, siyaset yaptığını sananları takip etmeyi o kadar kolay kılıyor ki, kimse kalkıp da, ‘Ben var ya’ diye hikâye anlatmasına gerek kalmıyor.
Kimin salon siyasetçisi!
Kimin koltuk siyasetçisi!
Kimin sokak siyasetçisi, vatandaş siyasetçisi olduğunu ayırt edebiliyoruz.
Oradayız, buradayız, şuradayız, yapıyoruz, ediyoruz diyenlerin nerede olduklarını, ne yaptıklarını, neden yaptıklarını anlamak güç olmuyor.
Göstergeler çok net.
Bakanı, valiyi, belediye başkanını, kaymakamı, emniyet müdürünü, sağlık, eğitim vs müdürlerini ziyaret eden siyaset yapan ile Ayşe nineyi, Ahmet dedeyi, Meral ablayı, Hikmet abiyi, Caner oğlanı, Hatice kızı iyi günü, kötü günü diye ziyaret eden arasındaki farkın ne olduğunu tahmin etmek de güç değil.
Bir de bu aralar siyasetin içinde olup da, daha aşağıdayken ‘Yalan’ söylemeyi huy haline getirmişler var.
Sorsanız, söylediklerini yalan değil, insanı, durumu idare etmektir.
Yalanın idarecileridirler!
Bu tür siyasetçilerin bir de etiket toptancılığı yaparlar.
O Sivil Toplum Örgütü’ne, bu derneğe üye olup, o mesleğin, bu mesleğin içine girmeye çalışırlar.
Sorulduğunda, bakıldığında, etiketleri kalabalık görünsün düşüncesiyle.
Bir de iyilik avcılıkları vardır.
Bir elin verdiğini, diğer elim görmesin diyen içinde iyilik duygusu olan insanları bulup, elinden aldıklarını, ihtiyacı olanlara öyle bir verirler ki, ‘Bak beni unutma. Sana iyilik yaptım. Çağırdığımda gel’ der gibi davranırlar.
Ama asla gerçek kazanan olmazlar!
Sonra da dönüp, o kadar emek harcadığını söyleyerek, siyaset yaptığı kabın içine ederek giderler.
Evlerindeki salonun süsü olurlar!