Ne yaptığına dikkat et. Ne yapmadığına da! Çünkü senin tarafında olan çok şey var. Bir çok şey. Aslında HER ŞEY…
Evet, her şey ama her şey senin yanında. Senin tarafında acı var, öfke, mutluluk, adanmışlık, aldatılmışlık var.
Tahammülün karşısında, sabır, sükunet, hoş görme, boş görme, boşu görme var. Tuzaklar var, kırbaç, çığlık sesleri, mengene, Bir savaş! Ardından bir ölüm, Bir cenaze, bir leş… Sonra tekrar bir savaş ve ardından ilan ettiğin binlerce savaş...
Tıpkı herkesin olduğu gibi aklında bir fikir, ya da sürekli görmezden geldiğin bir mesele var. Seçim sana ait…
Mesele öfkense, onları hatırlamayı bırak. Çünkü insan paçasındaki pisliği temizlemeyince her yere onunla gidiyor. Mesele acınsa, biraz zaman ver... Geçsin. Çünkü geçip gitmemiş şey, kıymık gibidir, can yakar. Aldatılmışsan işin zor. Farklı olduğunu düşünüyorsan yine zor. Farkında değilsen daha zor. Çünkü asıl mesele kendi yalanına inanmasıdır insanın. Mucizeye gerek yok!
İşi biraz da… Kırmızı ışıkta beklerken, araba camını silen adama bırak. Bu da bir seçimdir. Her şey kafada ve gerçek niyette değil miydi? Bazen beklemek istesen de, olmaz. Haklıydın! Basıp giderken gaza, yanan ışık hep yeşildi. Elbette suçun yok. Ne de olsa her bahane, melek kılığıyla çıkar karşına. Şeytanlar ise hep günahkar!
Peki ama ya o her oluş, her ışık, her eylem ya da fikir… Başkaları için öyle değilse? Şair Erich Fried’in dediği gibi;
‘’Bu çocuklar şakacıktan taşlıyor kurbağaları, kurbağalar gerçekten ölüyor.’’