1- Sefa Alkaya kimdir? MedyaEge okuyucularına kendinizi tanıtır mısınız lütfen…
Öncelikle, benimle röportaj yaptığınız için sizlere teşekkür ediyorum. Sefa Alkaya’yı kısaca özetlemek gerekirse sanat ve edebiyat aşığı. Çiftçi bir ailenin tek erkek çocuğu… Küçük yaşlardan beri insanları dinleyen ve insanların içerisinde olan her duyduğu hikâyeyi ve öğüdü hayatına uyarlayan bir insan.
Çarliston biber satarken mutluydum diyorum Soğuk Feryat adlı şiir kitabımın önsözünde. Dedem ve Babaannen ile satış yaptığım yıllarda Pazar tezgâhlarının sevilen çocuğuydum. Müşterilerin ve esnafın ilgisi ta şimdilere uzanan yolculuğumda bir gösterge oluyor. İnsanları seven sanata âşık edebiyatla iç içe bir insan Sefa Alkaya.
2- “Soğuk Feryat, Ihlamurlar Kokarken ve Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim” kitabının yazarısınız. Bu kadar genç yaşınızda size bu üç kitabı yazdırmanıza sebep olan şey nedir? Bu soruyu soruyorum, çünkü en iyi kendimden biliyorum yazmak zordur ve emek ister.
Yazmak gerçekten zor hele de gönüllere dokunan bir şeyler yazmak.
Aslında bana bunları yazdıran birçok şey. Bu dünya denilen gezegende bir başka gezegen oluşturdum kendime. Şiirlerim Denemelerim ve Öykülerimi Bu Gezegenin Uydusu yaptım. Bir gezegen oluşturdum çünkü sevmediğim karşı çıktığım ve istemediğim birçok şey var burada( Dünya’da). Elbette güzel şeylerde var kurduğum yeni gezegende. Ama çok az. Güzel insanlar var ama birçoğu öldü.
Yazmaya lise birinci sınıfta başladım. Kelimeler kağıtlara döküldükçe sevdim ben bu işi. O zaman edebiyat öğretmenlerimin peşini hiç bırakmadım. Sıkıldılar benden. Ben hiç sıkılmadım. Çünkü bu işi yapmalıydım. Bu işi ta o zamanlar hiç kitap düşüncesi yokken aklımda seviyordum.
Soğuk Feryat’ta bir yabancıydım. Yine sevmediğim birçok şeyi yazdım. Mesela ‘Cahit’ şiirinde ‘Bu gün susmayalım Cahit! Yarınları aydınlatalım!’ diyorum. Çünkü gerçekten ihtiyacımız var yarınları aydınlatmaya bugünün fikirleri bunu yapacaktı inancım bu yönde. (2015)
Ihlamurlar Kokarken adlı şiir kitabımda artık vardım. Birçok hayatı yazmaya çalıştım. ‘Hüzün Öyküsü’ şiirinde ‘Hikâyemizle başbaşayız, Biz hep ağlayan tarafız!’ diyorum. Çünkü yanımızda gibi gözüken birçok insan var bunu biliyoruz. Ama biz aslında hep tekiz bu düzende. Geldiğimizde, yastığa başımızı koyduğumuzda ve gideceğimiz zaman yine tek başımıza mücadele ediyoruz.
Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim kitabımda ise artık buraların yerlisiyim. Daha fazla tanıyorum çevreleri insanları ve ‘Dünya’yı. Mesela burada isyanım taşıyor artık ve şu diyorum ‘Hayat herkesi yoruyor mu? Bir adalet var mı? Yoksa kendi yazdığımız oyunlarda biz mi istiyoruz bu hengâmelik yaşayışı. Biz mi yoruyoruz kendimizi durduk yere…’
Böylece üç kitabımı da nasıl duygularla yazdığımı ve edebiyatta kendimi nasıl tanımladığımı sizlere sunmuş oldum.
3- Kitaplarınızın içeriğinden bahsetmenizi rica ederken özellikle son kitabınız olan ” Begonvilleri Beraber Öldürdük” kitabınızla ilgili sorulara değinmek istiyorum. Neden Begonvilleri Öldürdünüz diye sorsam, cevap ne olur merak ediyorum.(soruyu şu şekilde değiştiriyorum)
Benim daha çok dikkatimi çeken Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim adlı kitabınız. Yeni çıkan bir kitap ve hali hazırda gayet güzel bir satış trendi yakaladı. Şimdi merak ettiğim bir husus şu neden ‘Begonvilleri Öldürdünüz?’ isim ve öykü kendini nasıl oluşturdu.?
Begonvil aslında alelade aklıma gelen bir çiçek ismi olmadı.(Şarkı’yı derin bir nefes alarak okumaya başlayabilirim burada, Begonvil boy vermiştir şimdi, Yasemen basmıştır Bodrumu )TRT TSM Sanatçısı Mine Geçili’den dinledim ilk defa ‘Benim Yerime de Sev’ şarkısını. Çok etkilendim ve o zamanlar kulalıklığımda ve dilimde hep bu şarkı vardı.
Merak ettim Begonvil nasıl bir çiçek diye. Araştırdıktan sonra aşık olunmayacak gibi değil diye düşündüm. Ve gerçekten de sarmaşık şeklinde olması ve renkleri cezp edici geldi. Karakterlerimle özümsettim. Vefat etmiş bir sevgiliye söyleniyor ‘Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim’ olarak.
Öykü olarak baktığımızda bir özlem var ölmüş bir sevgiliye.
4- Duygusal bir kitap yazıyor olmanın yaşantınızda etkisi nedir? (Böyle de olabilir) Duygusal ağırlıklı kitaplar yazıyor olmanızın yaşantınızda etkisi nedir?
Duygusal bir insanım ve gerçek manada yaşadığımız birçok olaydan etkilenmemek imkansız gibi geliyor bana. Ağlayan bir adamım ben ve çoğu zaman kahkahaları ile gülen. Espri yapmayı seven. Öyle ki birçok insan ben olmasam beni kim güldürecek bile der.
Ama maalesef göremiyoruz Begonvilleri Beraber Öldürdük Sevgilim kitabında herhangi bir güldürü. Çünkü yavaş yavaş ölürken meydanlarda ve evlerde bunalımdan bunalıma girerken yazamazdım kimseyi kandıramazdım.
5- Duygusallığınız yazılara sinmiş oluyor zaten. Kaleminizden aklımda kalan bir cümleyi değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum, izninizle…
“Şehrin hüzünsel yaşayış ağdasından mahrum kalmış köşelerinde körebe yasaklanmış hayal kurmak bir suç sayılıyordu. “
Ne hissetmiştiniz bu satırları yazarken hatırlıyor musunuz?
Elbette.
Eylül hanım şu şekilde başlayayım. Şehirlere sığmamaya başladık. Yahutta yaşadığımız bu büyüklü küçüklü şehirlerde örtünmüş, mahremiyet gibi gözüken bir hüzünsel yaşayış var. Her hanede artık çözülemeyecek bunalımlar. Parsasızlık gelecek kaygısı ne bilim daha çeşitli sıkıntılar.
Hiçbir şeyi görmemeye başladık. Hiçbir hayat bizim olmamaya başladı. Hep bir başkasının sözüne göre hareket var. Hiç kendimiz değil hep başkalarıyız. Gözümüzü kapattığımızda yastığın üzerinde uyumaya çalışan adam/kadın artık biz değiliz. Bir başkası. Bir başkaları için varız sanki bir mücadele kalmadı gibi kendimiz adına. Bundan dolayı Körebe yasaklandı ve Hayal kurmak bir suç sayılıyordu diyorum bu öykümde.
6- Günümüzde teknoloji hızla ilerliyor. İlk kitabınızla son kitabınızı kıyaslayacak olsak okurlarınızla buluşabilmek adına neler söylersiniz?
Kitapseverler var. Ama henüz birçoğu kapalı kutu maalesef... Birçoğu hala bir yazardan kitabı nasıl ücretsiz alırız kaygısında.
Bizleri çok değişik hayal edenlerde var. Çok paralar kazanıyor yahutta yatlardan katlardan inmiyor gibi. Bakın çakmağım birçok kere yere düştü ve henüz yenisini bile alamadım. Canım acıyarakta olsa yakıyorum sigaramı. Aslında birazda zevkli olmuyor da değil
Kıyaslama konusunda şu söylemek isterim. İlk sorularda bir gezegenden bahsetmiştim. Bu gezegen merkezi ben olan büyük bir aileden oluşuyor. İnanın o kadar güzel insanlar ki şu anda hangisiyle hangi kitabımda tanıştım bilemiyorum. Ama bu aile de onlarla varım bir kişi bile eksilse saatlerce ağlarım.
7- Sosyal medyayı yeteri kadar kullanabiliyor musunuz?
Sosyal medyayı kullanmaya çalışıyorum diyeyim. Gündelik paylaşımlarımı vesairesini yapıyorum. Zaman zaman hiç paylaşım yapmıyorum genelde yazdığım zamanlar.
Tam bir twitter özürlüsüyüm orada hala ne yapmam gerektiğini bilmiyorum…
8- Kitap okuyucuyla her yerde buluşabilir mi? Yani okuyucu Yazarın ayağına gelmiyorsa, Yazar okuyusunun ayağına gitmeli mi? (burda Pazar olayını anlatabilirsiniz)
Okumak için bir alan belirlemek kitaplar için bir kafes yapmak bir sakıncadır benim için. Yazar okuyucusunun ayağına elbette gitmeli. Okumayan bir toplumda eğer bu işi yapacaksa çağrıldığı her yere gitmeli. Çağrılmadan da kendi etkinliklerini kişisel protesto niteliğinde bile olsa okuyucu ile buluşmalı.
Kişisel prostesto dedim çünkü bununla ilgili bir anım var çok kısa bahsetmek isterim. Araştırmalarıma göre Pazar’da Yazar Etiketi ile Pazar’a inen ve orada imza günü düzenleyen ilk yazarım. Bu güzel bir tecrübeden çok etkileyici bir çalışma olduğuna inanıyorum. Çünkü her yerde görülmesi okunması gereken takviyelerdir KİTAPLAR. Protesto ettiğim şey ise bu nokta da Korsan Kitabın iyi bir şey olmaması oldu. Sloganımda şöyleydi ‘Orijinal Kitaplar Bunlar Korsan’a Hayır’…
9- Yazmak kadar elbette okumakta önemli. Ne kadar sıklıkta kitap okuyorsunuz?
Sabah gözümü açar açmaz bir şeyleri okumaya başlarım. Facebookta instagram da güzel yazılar yakalarım çoğu zaman. Onun dışında ayaklarım sürekli kitaplığıma ulaşır. Gazeteleri ve dergileri de es geçmemek gerekir.
10- Yazı yazmak sizce sonradan kazanılan bir yetenek midir? Sefa Alkaya yazarken nelerden besleniyor?
Çok can alıcı bir soru bu. Yazı yazmak genetik diyemem ki bizim aile de böyle bir çalışma yapan yok. Öğrenilen bir iştir. Yetenek olduğu sonradan anlaşılır benim kanaatimce. Tamamen kendimizi tanımanızla alakalı olan süreçte anlarsınız bunu.
Aslında başlı başına SEFA ALKAYA’yı insanlar insanımız ve de yaşadığımız toplum bu şekilde yaptı. Bunda annem ve babamın (ki rol modelimdir dik duruşu her zaman hoşuma gitmiştir),dedelerimin, özellikle de babaannemin ve anneannemin büyük etkisi olmuştur. Beni hep güzel çocuğum olarak sevdiler. Güzel işler yapmam için iyi bir insan olmam için çabaladılar. Onlardan dinlediğim bütün hikayeleri hala şimdi bile anlatabilirim size.
Sefa Alkaya hiç kimse değildir. Sadece kendisidir. Kendisi için mücadele eder her zaman. Ağlamaları ve Gülmeleri yine kendisinden doğar. Aslında tamamen bütün beslenmem bu anlattıklarıma dayalıdır.
Umarım nelerden etkilendiğimi ve nasıl bir insan olduğum anlatabilmişimdir.
11- Son olarak bizlere hafızanızdan silinmeyen bir yazınızla “hoşçakal” dilerseneniz seviniriz.
Tabi Son kitabımdan Anlamsız Melankoli’den iki satırla veda edelim o zaman…
Bir umut yeterdi geri kalan zamana ama unutmayı seçti çekip gidenler. Ahları İstanbul’un ve çevre şehirlerin yangını oldu. Bütün şarkılar ve bütün ağıtlar aynı şeyi söyledi durdu ve aslında oynanan bütün oyunlar aynı acıya aitti. Şehrin hüzünsel yaşayış ağdasından mahrum kalmış köşelerinde körebe yasaklanmış hayal kurmak bir suç sayılıyordu.
Yine şehrin yalnız kalmış bir köşesinde boş bir kaldırım taşının üstünde düşündü bir yalnız kul anlamsızlığını hayatın. Bin bir intihar sahnesi geçti aklının film oynatan köşelerinden. Bütün sahnelerde başroldü ama hiçbir sahne de makyajı usta bir makyozün elinden değil de bir çocuğun elinden yapılmış taze hayalperest bir kalem gibiydi.
Samimiyetinizle vemiş olduğunuz cevaplar için sonsuz teşekkür ediyorum size. Gönlünüzün zenginliğinin ekmeğini de dilerim yiyeceğiniz günleri yaşarsınız. Yani kitabınız da başarılar diliyorum.
Saygılarımla... :)
Eylül Ayça KARAKUŞ