Kadın olmak...
Dünyanın bütün olumsuzlukları biz kadınlar üzerinden yönetildi, yönetiliyor. Kadın olmak tüm güzel ve kötü şeyleri bir arada yaşamak gibi. Güzellikleri o kadar derin ki. Ama bu güzellikler için ödediğimiz bedeller kat kat daha derin. Kadın olmak sadece anne olmak, dünyaya insan getirmek ve o insanı yetiştirmek değil. Kadın olmak içinde kendinle beraber bir kaç kişi yaşatmaktır. Kadın olmanın en muazzam yanı doğurabilmektir. Bu yetiyi Tanrı sadece kadınlara vermekle onları hem yüceltmiş, hem de eziyete yöneltmiş. Tarih boyunca kadının bu kutsal fıtratı kullanılmış, kadının bu becerisi suistimal edilmiş.
Savaşlarda kadın...
Kadınlar savaşlarda ön cephede olmasa da hep arka cephede iştirakçı olmuş. Fakat kadınlar hep erkekler için “zayıf nokta” olarak belirlenmiş. Düşman savaş zamanı karşı tarafın bu “zayıf nokta”sından istifade etmiş, savaşı onunla kazanmaya çalışmış. Ülkeler arası savaşlarda kadınlar zorlanmış hep düşmanlar tarafından. Bu, manevi bir “vuruş” olduğundan düşmanın karşı tarafı alt etmesi için en rahat usül olarak seçilmiş. 1918'de ermeniler ingiliz ve rusların yardımı ile Azerbaycan topraklarına hücum ederken erkekleri öldürmüş, kadınları ise zorlayarak sağ bırakmışlar. Yüz sene sonra düşman toprağında kan değişikliyi olması, zorladıkları kadınlardan doğulanlar sebebile onlara meyilli insanların yetişmesini sağlamak için yapılmış bir kurgu bu. Kadınları kullanarak siyasal boyutu olan böyle savaşlar tarihte çoktur.
1992 de Hocalı katliamı. Neredeyse öldürülen kadınların çoğuna tecavüz edilmişti. Bir değil, bir kaç kişi tarafından zorlanarak işgence verilen türk kadınları dayanamayıp ya kendiliğinden ölmüş, ya da öldürülmüştü. Kadına, kocasının, kardeşinin, babasının gözü önünde tecavüz etmek o erkekleri zaten öldürmekti. Bu yüzden kadın erkekler için hep namus simgesi olarak algılandı. Bu güne kadar da gelip çıkmış bu algı günümüzde “namusumu temizledim” olaylarını taşımakta. Kadın erkeğin sırtındaki “yük”tü her zaman. Erkek o yükü korumak, ondan mukayyet olmakla görevlendirildi. Oysa kadın kendini korusaydı böyle bir algı oluşmayacaktı.
Kadın küfür objesi gibi...
Kötü olan ne varsa içinde kadın barındıyor gibi düşünce yaranabilir. Ama bu kötülüklerin içine çekilerek pislendirilen kadındır. Tüm küfürler kadın içerikli. Küfrün temelinde ataerkil bir şartlanma var. Kadının cinsiyetinden tutmuş cinsi organına kadar olan büyük bir mesafeyi kaplıyor küfürler. Çoğunlukla erkeklerin kullandığı küfürlerin içeriği anneye, kız kardeşe sövmek, karşıdakinin kadın varlıklarına, kadın yakınlarına sözlü cinsi tecavüzde bulunmak. Küfür cinsel şiddeti besleyen bir altyapı. Kadını küfürün objesi halinde kullanmak bu toplumda önce insanlığın, sonra ise erkekliğin ayıbı. Seks içerikli tüm kelimeler kadına yönelik kullanılmakta, seksten bile küfür malzemesi olarak bahsetmek yine onun kadın tarafına “dokunarak” oluyor. Seks insan işi olduğu halde kadınsallaştırılıyor. Toplum olarak namus, ahlak gibi kavramları sadece kadın üzerinde yoğunlaştırdığımız için ahlaksızlık yapan birini de yakınındaki kadınlar üzerinden cezalandırıyoruz. Erkek, kendine cinsellik içinde rütbe edinerek kendini cinselliği ile yüceltirken kadın cinsellikle aşağılanıyor.
Tüm güzellikleri çirkefe bulaştıran ne varsa, evren onların kökünü kurutmalı. Bu dünya güzel insanların omuzlarında taşınmalı.