İnsanlar ilk kelimelerini söylemeye başladıkları andan itibaren bazı sorularla karşı karşıya kalırlar bu sebeptendir belki de hayat bir sınav derler.
Önce anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı diye sorarlar. Sonra ardı ardına diğer sorular. Okula gidecek misin bakalım sen? Büyünce ne olacaksın? Sevgilin var mı? Kaç aldın? Ne zaman bitiyor okul? Evlilik ne zaman? İş bulabildin mi? Çocuk?
Bu sorular hiç bitmez. Aslında sorunun cevabından çok sormak istedikleri sorulara odaklıdır insanoğlu. Verdiğin cevap onun istediği gibi değilse asla tatmin olmaz. Senin söylediğinin karşıtını savunmaya başlar bir süre sonra. Herkesin seninle ilgili bir fikri vardır. Ne olman gerektiği hakkında ya da nasıl biriyle birlikte olman gerektiğin. Durmadan sorular sorarlar ama en önemli soruyu hep atlarlar. “SEN NE İSTİYORSUN?”
Mesela üniversite tercih döneminde anne-babaların çoğu kendi hayaline yönlendirir çocuğunu. “Ben olamadım sen ol. “ “Bu işte iyi para var diyorlar.” “Bizim işin başına geçersin şunu oku.” “Falancanın kızı şunu kazanmış sen de 4 yıllık bir şey yaz kazanamadın sanmasınlar.” Oysa bırakın sansınlar. Kazanamadı desinler, ay bu da ne okuyormuş desinler. Ama o çocuğun geleceği onun hayallerine göre olsun. Çünkü ancak severek yaptığı meslekte mutlu olabilir bir insan. Severek yapacaksa onun için çalışır, pes etmez. Bu sadece üniversite demek değildir üstelik.
Geçtiğimiz günlerde üniversiteler için baraj puanı kaldırıldı. Bir gece yarısı olan bu değişiklik 4 ay sonra sınava girecek tüm öğrencilerde şok etkisi yarattı. Sadece onlarda da değil, bizde de tabii ki.
Bir yarış atı misali yarıştırılan çocukların 12 yıllarının bir sınavla şekillenildiği bir sistem değil elbet ki savunduğum. Ama sınava bu kadar az bir süre kala yeni sistemin ne olduğunu anlayamadan sınava girecek bu öğrenciler. Aynı dönemlerden geçmiş biri olarak söyleyebilirim ki, süreç bu kadar stresliyken yapılan her yeni duyuru, yeni bir yük bindiriyor beynimize.
Bir de işin diğer yanı var. Baraj puanı olmayan bir sistemde üniversite düşünmediği halde bir şekilde yerleşen bu gençler mezun olduklarında sadece üniversite mezunu işsizler olacaklar. Sadece onlar değil, harıl harıl çalışmış gerçekten kazanmış öğrencilerde işsizlik havuzundan yerini ayırtacak.
Oysa herkes üniversite okumak zorunda değil. Bırakın gitmek istemeyen gitmesin. Akademik kariyer istemeyen, doktor, öğretmen, memur vb olmak istemeyenler bırakında kendisinin ne istediğini bulabilsin. Öğrenci koçluğu yaptığım dönem, kan tutan bir öğrencim ona hiç uygun olmadığını bildiğimiz halde annesinin zoruyla hemşirelik bölümüne yerleşmişti. Okulu nasıl bitirdi bir kendi biliyor. Şimdi çalışmıyor. Evde çocuk kostümü dikiyor. Bu böyledir. Kimisinin yeteneği vardır sanatçı olur, kimisinin el becerisi vardır zanaatkar olur. Zaten zor bir sınav olan hayatta doğru soruları sorun. “Ne yapmayı seviyorsun? Neye yeteneğin var? SEN NE İSTİYORSUN?” Sınav barajlarını kaldırmak gençlik için çözüm değil. Çözüm onların kendini keşfedebilecekleri alanlar yaratabilmek.