CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel 2017 yılına dair yaptı açıklamlarda şunları söyledi;
2017 yılı baskıların giderek daha arttığı, cezaevlerinin dolup taştığı, hırsızlıkların, yolsuzlukların bir kez daha gün yüzüne çıktığı bir yıl oldu. Son 15 yıldır her alanda eksikliğini gördüğümüz “Adalet” kavramının yokluğunu 2017 yılında iliklerimize kadar hissettik.
İşte bu eksikliğin bir yansıması olarak da İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu tarafından ülke ve dünya tarihine geçen “Adalet Yürüyüşü” başlatıldı.
15 Haziran günü Kızılay Güvenpark’ta başlayan Adalet Yürüyüşü, 450 kilometre, 700 bin adım ve 24 günün sonunda 9 Temmuz günü İstanbul Maltepe’de Adalet Mitingi ile son buldu.
Başından sonuna kadar yer aldığım bu yürüyüş, dünya tarihine geçmiştir. Tarih bu günleri ve Adalet aramak için milyonların bir araya gelmesini yazacaktır.
Bizler, işçi, memur, köylü, ev hanımı, emekli, çiftçi, işadamı, işsizler, gençler, kadınlar, kısacası toplumun tüm kesimleri için Adalet istiyoruz. Mutsuzluklar ve umutsuzlukların ülkesine dönen güzel Türkiye’mizin daha refah bir ülke olmasını arzu ediyoruz.
Türkiye en büyük gazeteci hapishanesi
Biz adaleti ararken, onlar da adaletsiz uygulamalarına ara vermeden devam ettiler. Gazeteciler, akademisyenler ve hatta milletvekilleri tutuklanmaya devam etti.
2017’yi uğurlamaya hazırlandığımız bu günlerde 140 gazeteci, yeni yılı ailelerinden uzakta cezaevinde karşılayacak. Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü kısa bir süre önce yaptığı açıklamada Türkiye’yi profesyonel gazeteciler için "en büyük hapishane" olarak nitelendirdi. Dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 155’nci sıradayız. Bu ülkemiz için büyük bir utanç kaynağı. Bu utanç da iktidara aittir.
Gazeteciler işlerinden edildi. Kimi ekonomik sıkıntılar, kimi siyasi baskılarla işlerinden edildi. Yüzlerce gazeteci meslektaşımız işsiz kaldı. 9 binin üzerinde gazeteci işten atıldı. Bu kadar gazetecinin mağdur olduğu bir yıl ne Cumhuriyet tarihinde ne de öncesinde görülmedi.
Cezaevi değil fabrika yapın
Evet, gazetecileri tutuklamakla, hapishane yapmakla övünen bir iktidarla karşı karşıyayız. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi öncesi 191 bin 423 olan tutuklu ve hükümlü sayısı, infaz düzenlemeleri ile 50 bin kişinin salıverilmesine rağmen 229 bine ulaştı. Tutuklu ve hükümlülerin sayısında son 5 yıldaki artış ise 97 bini buldu. Tutuklu sayısının 2018 sonu itibarıyla 275 bine çıkacağını öngören Adalet Bakanlığı, 45 yeni cezaevini tamamlamayı planlıyor.
Cezaevleri dolup taşıyor, mahkumlar yerlerde, tuvalet önlerinde yatıyor. AKP iktidarı da çözümü yeni cezaevleri inşaa etmekte buluyor. Daha önce yaptığım açıklamada, “Cezaevi değil fabrika yapın” diye seslenmiştim iktidara. Bir kez daha sesleniyorum.
Her dört gençten biri işsiz
Cezaevleri doldu, taştı. Peki işsizlik azaldı mı? Elbette hayır.
Her dört gencimizden biri işsiz. Öyleki; 2000 yılında her 10 işsizden biri bugün ise her 4 işsizden biri üniversite mezunu. Bolca üniversiteler açıldı. Eğitim fakültelerinin, iletişim fakültelerinin sayısı katlanarak arttı. Bu fakülteler her yıl yüzlerce mezun verirken mezunlara iş olanakları yaratılmadı. Atama bekleyen öğretmen sayımız 400 bini geçti. Bu rakam bazı ülkelerin nüfusundan dahi fazla.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından son açıklanan işsiz sayısı 3 milyon 404 bin kişi. İşsizlik oranı 10.6 olurken genç işsizlik 0,7 puanlık artış ile yüzde 20,6 oldu.
İş kazaları rekora gidiyor!
Güzel ülkemde işsizler kadar iş bulanlar da şanssız maalesef. Önlemlerin ve eğitimlerin yetersizliği nedeniyle her yıl yüzlerce işçimiz iş kazalarında yaşamını yitiriyor.
Türkiye'nin kanayan yarası olan işçi ölümleri, 2016'dan sonra 2017'de de rekora gidiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2017’nin ilk 11 ayında az 1851 oldu. 2016 yılında ise en az 1970 işçi yaşamını yitirmiş ve kötü bir rekora imza atılmıştı.
Hükümet son olarak, Soma faciasının üçüncü yıldönümü olan 13 Mayıs 2017’de “Hedef Sıfır Kaza” adıyla bir kampanya başlattığını duyurmuştu, hatırlarsanız. Bunu görünce “Komşularımızla Sıfır Sorun” politikası geldi aklıma ve yüzümde acı bir tebessüm belirdi.
“Kimliksiz” kadınlar!
Acı ölümlerden söz etmişken kadın cinayetlerine de değinmem gerek. Kadınlara yönelik vahşeti rakamlara indirgemeyi doğru bulmuyorum ama kadınlarımızın yaşadığı dramı göstermesi açısından kısaca değineceğim.
Rakamlar kadınların mahkum edildiği şiddet, eşitsizlik, ayrımcılık, sömürü tablosunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor çünkü.
Geçen yıla oranla bu yıl kadın cinayetleri arttı. 2016 yılında 328 kadın erkekler tarafından öldürülürken 2017’nin henüz ilk on ayında bu sayı 337’ye yükseldi. 77 kadına tecavüz edildi, 207 kadın tacize uğradı, 268 kız çocuğu cinsel istismara maruz kaldı, 12 kadın kıyafeti nedeniyle şiddet gördü.
Yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre bu yıl şiddet gören 300 kadın kimlik değiştirmek zorunda kaldı. Kimlik değiştirmek zorunda kalan kadınlar sistemde artık görünmediği için çocuğunu okula yazdıramamak, devletten yardım alamamak gibi birçok mağduriyet yaşadı.
Listeyi daha da uzatmak mümkün. Bu iktidar döneminde mümkün olmayan şey ise kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması.
Türkiye büyüdü mü?
Bu iktidar döneminde gerçekleri gizlemek, gerçeklerin üzerine gidenleri de susturmaya çalışmak, hapse atmak, işsiz bırakmak olağan hale geldi.
Vatandaşa aktarılanla gerçekte olanları kıyaslamak adına ekonomik verilere kısaca değinelim.
İşsizlik, yolsuzluk gün be gün artarken yüzde 11,1 olarak rekor düzeyde büyüdüğümüz açıklandı.
Bu hikayenin sadece ‘büyüdük’ kısmı yok. Bu büyümenin bir bedeli de oldu.
Bir ayağı tüketime dayanan bu süreç enflasyonu tetikledi. Maliyetler arttı, borçlanma arttı.
Neredeyse borçsuz vatandaş kalmadı. Asgari ücretle çalışan vatandaşımız, kredi kartı borcu batağına saplandı. Bütçe açığı ve borçlanma arttıkça her zamanki gibi vatandaşın ensesine binildi. Yediğimizden giydiğimize temel yaşam malzemelerinin hepsine ardı ardına zamlar geldi. Vergi yükü altında vatandaş ezildikçe ezildi.
Hatırladığınız gibi Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne önce yüzde 40 zam yapıldı ardından yüzde 25’e çekildi. Mazot 5 lirayı aştı. Gazoz, alkolsüz bira, enerji içeceği, soğuk çay gibi içeceklere yüzde 10 Özel Tüketim Vergisi eklendi.
Halkın verdiği paralarla ayakta duran TRT’ye daha fazla katkı sağlamak adına cep telefonları ve internete bağlı tüm cihazlardan alınan bandrol payı yüzde 10’a yükseldi.
Evet, belki yüzde 11,1 büyüdük belki ama bunun faturası, borç, faiz, enflasyon, bütçe ve cari açık oldu.
Sanal büyüme rakamları ortaya atılırken, orta sınıf diye tabir ettiğimiz kesim tamamen ortadan kalktı. Zenginle fakirin arasındaki uçurum inanılmaz boyutta arttı. Ekonomi büyüdü! Birilerinin cepleri doldu! Ancak vatandaş işsizlik, zam, enflasyon gibi ekonomik sebeplerin altında ezildikçe ezildi.
Rüşvetler ortaya döküldü
2017'de halk için olumlu gelişmeler yoktu. Ama birileri para destelerine, desteler kattı.
Yeni model para sayma makinaları alındı.
17-25 Aralık yolsuzluklarının arka planını, kimlere ne kadar rüşvet dağıtıldığını öğrendik 2017’de.
O dönemden bugüne; dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 700 bin liralık kol saatini dahi sindirememişken, bu saatin devede kulak kaldığını hep birlikte öğrendik.
Geçmişte hayırsever işadamı olarak anılan, bakanlar tarafından plaket takdim edilen ancak ABD’deki yargılama süreciyle ajan ilan edilen Reza Zarrab’ın kimlere hayrının dokunduğunu bir kez daha anladık. Zarrab, mahkemede Zafer Çağlayan’a diğer para cinslerini ayrı tutarak 45-50 milyon Avro rüşvet verdiğini açıkladı.
Daha birkaç gün öncesinde “yaşamından endişe ediyoruz” denilerek ABD’ye üst üste iki nota veren AKP hükümeti, Reza Zarrab mahkemede bülbül gibi ötmeye başlayınca, kendisini “yalancı” ve “müfteri” ilan ettiler.
Reza Zarrab, mahkemede bülbül gibi şakırken Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Man Adası belgelerini açıkladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlunun, kardeşinin, eniştesinin ve eski özel kalem müdürünün 5 sterlinlik sermaye ile kurulan şirketle milyonlarca dolarlık alışverişini belgeleriyle ifşa etti.
Önce belge yok dediler, belgeler ortaya çıkınca da “sahte sahte” diye feryat figan eylediler.
İçiniz kararmasın, umudunuz sönmesin
Evet, daha fazla içinizi karartmak istemiyorum.
Karamsarlık bize yakışmaz.
Ülkeyi kurtarmak için mücadele etmenin bilinci içindeyim.
2018 için beklentilerimi söylerken kişisel dileğim size sağlık, mutluluk ve başarı getirmesidir.
Faşizanca yöntemlerle özgürlüklerimizin baskılanmadığı, meslektaşlarımızın, işçilerimizin, memurlarımızın, emeklilerimizin ve kadınlarımızın sömürülmediği, kadınlarımızın her türlü çağdaş haklarını sorgulanmadan kullanabildiği, demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla işletilebildiği, basının özgür olduğu ve satılmış kalemlerin kırıldığı bir yıl diliyorum.
Temennim; ülkem için demokrasi, hak ve hukukun egemen olduğu, insanlarımızın dili, dini, rengi, Irkı, mezhebi ne olursa olsun kendilerini eşit, özgür yaşayabileceği bir ortamı sağlayacak iktidarın kurulmasıdır. Ve bu iktidar çok yakındır. 2019 barışın, özgürlüğün, demokrasinin, cumhuriyetin egemen olduğu bir iktidar olacaktır ülkemiz için.
2017 yılını uğurlarken, yeni yılın karamsarlıkla değil umutla, hastalıkla değil sağlıkla, pes etmeyle değil mücadeleyle geçmesini diliyor, tüm dostlara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.