Bir bilinmezin kıyısındayım sanki. Ne yana dönsem köhne, ne yana dönsem zulmet…
Kafese hapsolan bir muhabbet kuşunun, kafes ağlarına tutunup çırpındığı gibi içimde büyüyen sevgin… Huzur, semada gizli… O kuş efsuna dokunmak istercesine, deli gibi kavuşmak istiyor gökyüzüne. Arzdan arşa; derelere, tepelere, bulutlara, şahikalara…
Zamanla kırıldı kafesindeki ağlar, kanatlarını açtı semaya, o kanatlarını çırptıkça rüzgârı arkasına alıyor, tadına varıyor doğanın. Sevdaya karışıyor kolları.
Özgürlüğüne uçarken fırtına el pençe savurdu kanatlarını, doğaya düştü, dikenli yollara saplandı yüreği, zafiyete uğramış kanatlarını son kez çırptı vefayla; fakat düşmüştü artık kara toprağa…’’
Tutkuyla bağlanmışsa da uçsuz bucaksız semaya, lakin hayat bulamamıştı onda.
Aşk; tılsımı sarhoş eden, onu yaşayanları izmihlale götüren tatlı bir acı, anlamı muamma olan derin bir sözcüktür. Ne bir güne sığacak kadar basit ne de bir miktar parayla satın alınabilecek kadar ucuzdur.
Ömürden bir güne sevda adını vermişler. Sevdaya parayla değer biçmişler. Gülü daldan almışlar, elmasa şekil vermişler. Ben gülü dalda severim, benim elmasım semanın yüreğidir. Benim sevdam parayla satın alınamayacak kadar değerli, değil bir güne, bir ömre, bin asra sığamayacak kadar ebedidir.
Sevgili okurlarım; Muhabbet kuşunun semaya varabilmek için ölümü göze aldığı gibi canınız pahasına, ona taparcasına sevin. Sevdanızı senede yalnızca bir gün değil, her dakika, her saniye aklınızda mıh gibi tutacak kadar hatırlayın ve unutmayın ki gerçek aşk dünyanın en değerli madenidir, eğer ona sahipseniz sizden daha talihli hiç kimse yoktur. Sevdalınızla canınız sıcakken mutlu olduğunuz her anı hissederek yaşayın ki canınız soğuduğunda bile birbirinizi sıcak hatırlayın.