SEVMEK ZORUNDASINIZ

Banu Pirinçcioğlu

Hayvanları sevmek zorundasınız.

Evet aynen böyle söylüyorum.

Benden öyle sözler duyamazsınız, sevmek zorunda değilsin ama zarar verme demem ben.

Zarar zaten verme ama sevmen lazım.

Hayvanları sevmemek hiç normal bir durum değil çünkü.

Tuhaf...

Birisini, bir şeyi sevince illaki bağrınıza basmanız gerekmiyor. Sarılıp koynunuza mı alıyorsunuz her sevdiğinizi?

Uzaktan da sevebilirsiniz.

Sevdiğiniz şehirler yok mu mesela?

Sevdiğiniz ülkeler?

Ben İtalya'yı çok seviyorum dediğiniz zaman, gidip İtalya'yı sınır kapısında sarılıp öpmüyorsunuz herhalde.

Sevdiğiniz yemekler, sevdiğiniz filmler, sevdiğiniz havalar örneğin. Sevgi böyle bir şey. Seversiniz işte.

Hayvanı sevmemek kavramı bu sebepten bana tuhaf geliyor.

Hayvansever kavramının bana tuhaf geldiği kadar tuhaf buluyorum hayvan sevmemeyi.

Neden sevmiyorsunuz?

Şimdi buradaki nefretiniz ve sevgisizliğiniz kedi ve köpek çoğunlukla.

Çünkü şehirde onlardan var. Çünkü artık onlar "evcil hayvan" kategorisinde. İnsana en yakın hayvanlar onlar. Onlar insan gördüklerinde, birbirlerini gördüklerinde olduklarından daha çok mutlu oluyorlar. Size yaklaşmaları bundan.

Sevgisizliğinizi hiç sorguladınız mı?

Hadi beraber sorgulayalım şimdi. Sorun kendinize bakalım. Burada korkular ve fobileri tamamen ayrı tutuyorum.

Ayrıca onları pis, kendinizi temiz zannediyorsanız da bilim sizi burada haksız çıkarıyor. Anatomik yapıları gereği kediler ve köpeklerin salyası antibakteriyel. Sizden daha mikropsuz yani.

Herhangi bir kediyi neden sevmiyorsunuz?

Ne yaptı size?

Peki bir köpek? Karaktersizlik mi yaptı? Çelme mi taktı, ne yaptı?

Gözünüzdeki nefreti görüyorum. Bir köpekten öylesine nefret ediyorsunuz ki, bakışınız aynı eşkıya görmüş insan bakışı. Öyle nefret dolusunuz ki, silah serbest olsa çıkarıp gördüğünüzü vuracaksınız. Gözlerinizden okunuyor. Neden peki?

Yani gerçekten anlamak istiyorum. Ben düşman bellediğim bir insana bile böyle nefret beslemiyorum.

Bir kedinin yanınıza yaklaşması sizi son derece sinirlendiriyor. Tekmeyse tekme, taşsa taş, sopaysa sopa. Artık o anda Allah elinize ne verdiyse.

Nefretiniz gözle görülüyor, elle tutuluyor.

Deli misiniz acaba?

Belki ruh sağlığınız bozuktur.

Ki kesin bozuktur.

Hiçbir normal insan, bir köpekten bir kediden nefret etmez.

Lakin, bizler de hayvansever değiliz aslında. Normal insanlarız.

İnsanı seven, ağacı, kuşu, aslanı, kaplumbağayı, kirpiyi seven normal insanlarız.

Bakınız ben kirpiye sonsuz sevgi beslemiyorum, görünce üstüne atlamıyorum. Yanından rahatsız etmeden yürüyüp geçiyorum.

Yağmurda yollara düşmüş sümüklü böcekleri bir kenara atıveriyorum. Yolda ezilmesinler diye. Üstüne basmayı bilirim illaki. Neden yapayım ki?

Ve yine bakınız, bu hareketim de beni sümüklü böcek sevdalısı yapmıyor. Yaşam hakkına saygı duyuyorum. Bu da bir nevi sevgi.

Pencereme konmuş bir martı olursa da camı açıp sevgimi ilan etmiyorum.

Bir kaplumbağa görürsem yolda, tutup en yakın çimenliğe bırakıyorum. Ama sorsanız kaplumbağa aşığı değilim.

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Severiz ama her sevdiğimizi koynumuza alıp bağrımıza basmayız. Ama severiz işte.

İşte bu anlattığım sebeplerden dolayı, hayvan sevmek zorundasınız.

Biz hayvansever değil, normal insanlarız.

Sizler de hayvan düşmanı ve ruhsal sorunları olan insanlarsınız.