Türk edebiyatında İslamiyet öncesine dayanan her edebi dönemde ve halen popüleritesini koruyan bir tür şiir...
Edebiyatımızda koşuk,sagu ile tanıdığımız yazının kullanılmasiyla bu tür sözlü ürün olmanın yanında yazıya da dökülmüştür..
Türk edebiyatında 11.yuzyildan 19 . yüzyılın ikinci yarısına kadar süren Divan edebiyatınin en yaygın türü olmuştur,yine aynı yüzyılda halkın içinden yetişen sanatçıların oluşturduğu Halk edebiyatında da bu tür hâkimdir..O çağlarda duygu ve düşüncelerin en rahat anlatildığı şiir ,dizeye dayalı , ölçüleri olan ve imgeleriyle düzyazıdan ayrılmıştır..
Edebiyat , insanı merkez aldığı için toplumun yaşadıkları direk eserlere de yansıyacaktır.. Tarihte yenileşme dönemi dediğimiz ve Tanzimat fermanı ile on dokuzuncu yüzyılda değişim gösteren sosyal hayatın yansıması yine edebiyata olmuştu..Batı dünyası ile her alanda yakınlaşma göze çarpar..O yıllarda daha batılı düşünen aydınlarımız şiir için, düzyazı için yenilik içerisinde olmuşlardır..
Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim.. birkaç önemli isim... Cumhuriyetin ilanından sonraki zamanlarda da şiir ,çok evrile evrile gelmiştir, içerik ve üslup bakımından..Günümüz şiiri de dizeye dayalı, imgeleri ve çağrışımları özgün bir anlayış üzerinden gidiyor..Ne var ki günümüzde bir roman okuyucusu kadar kitlesi olmayan şiir , duyguların en gizemli ve naif bir şeklidir... kişinin söylemek isteyip de söylemediğini bir şairin dizelerinde bulabilirsiniz..kısa ve öz ..
Mişli geçmiş bir şark çıbaniyim (Hicrî İzgören)
Tehlikeli sayilmam artık kalbimi kalın bir kitap arasında kuruttum (Didem Madak)
Eski kafaliyim bir seni bilirim
bir de adını duyunca sıkışan kalbimi (Atilla İlhan)
Şiiriniz bol olsun..