Türkiye’nin de yer aldığı ‘Yeşil Mutabakat’ın sön dönemde çevre konusunda atılan en önemli adımlardan biri olduğunu dile getiren ve 2026’dan itibaren ülkemizde ihracat yapan firmalar için bambaşka bir dönemin başlayacağını vurgulayan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Mühendislik Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Görkem Üçtuğ, “Avrupa Birliği’nin (AB), iklim krizine karşı çevre dostu ve sürdürülebilir üretimi temel alan bir anlayışla oluşturduğu ‘Yeşil Mutabakat’ kapsamında, 2026’dan itibaren ‘Sınırda Karbon Vergisi’ uygulaması başlayacak. Dünya genelinde belirgin bir iklim değişikliği söz konusu. Buna bağlı olarak ihtiyaçlar ve talepler değişiyor; enerji gereksinimi artıyor. Ülkelerin ortak hareket etmesi, birlikte çözüm üretmesi büyük önem kazanıyor. Yeşil Mutabakat da bunun en güzel örneklerinden biri oldu” dedi.
1 Ocak 2026 tarihinde başlayacak ‘Sınırda Karbon Vergisi’ uygulaması hakkında bilgi veren Doç. Dr. Üçtuğ, “Karbon ayak izi, ürünün üretimi için harcanan enerjiden, yakıt tüketimine kadar tüm evreleri içine alan bir süreç. Bir ürünün karbon ayak izi hesaplanırken hangi enerji metotlarının ve ne kadar enerji kullanıldığı, ham madde temininin kaç kilometre uzaktan sağlandığı gibi birçok kriter dikkate alınıyor. 2026 yılından itibaren, her ürün için belirlenen bir karbon ayak izi sınırı olacak. Eğer ihracat yaptığınız ürünün karbon ayak izi belirlenen sınırı geçiyorsa, ekstra vergi alınacak. Bu durum da doğal olarak ürünün Avrupa piyasasındaki rekabet gücünü çok azaltacak.
Türkiye, ihracatın büyük bölümünü Avrupa ülkelerine yapıyor. 2026, çok uzak bir yıl değil. Bunu da göz önüne aldığımızda, tüm firmaların ‘karbon sınırı’ konusunda harekete geçerek kapsamlı bir eylem planlaması oluşturması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
"Firmalar ölçümler yapmalı"
Firmalara önerilerini tek tek paylaşan Doç. Dr. Üçtuğ, "İhracat yapan tüm şirketler, bir ölçüm sistemi geliştirerek ürettikleri her ürünün karbon ayak izini hesaplamalı. Özellikle birden fazla ürün üreten firmalar dikkatli olmalı. Her firma, kullandığı ham maddeyi, tükettiği enerjiyi bilir; ancak bunlar fabrika bazında değil, ürün bazında hesaplanmalı. Ölçüm işlemleri tamamlandıktan sonra da karbon ayak izini düşürecek adımlar belirlenmeli. Firmalar, tedarik zincirlerini detaylıca takip etmeli. Örneğin; ürününüzün karbon ayak izi yüksekse, çatınıza güneş paneli kurarak bunu düşürebilirsiniz; çünkü güneş enerjisi oldukça çevrecidir. Bir başka örnek vermek gerekirse, tedarik ettiğiniz hammaddeyi 500 kilometre uzaktan getirmek yerine daha yakın bir yerden temin etmeye odaklanabilirsiniz. Yakın bir yerden gelmiyorsa da ulaşımda elektrikli araçları kullanabilirsiniz. Bu gibi örnekleri çeşitlendirmek mümkün. Tüm bunlar için şirketlerin karbon ayak izi konusunda zaman kaybetmeden yol haritasını belirlemesi gerekiyor” dedi.