“Parlayan nesneler sendromu, adını, çocukların parlak nesnelere duyduğu ilgiden almaktadır. Çocuklar, ilgi duydukları nesnenin parlaklığı azaldığında, algıları daha parlak olan başka bir nesneye kayar. Örneğin, çocuğa yeni bir oyuncak aldınız da bir sonrakini alana kadar keyifle oynar. Ancak siz başka bir oyuncak alınca eskisi unutulur. Bu durum psikolojide, orijinal hedefe bağlı kalmak yerine, sürekli yeni bir hedefin peşinden koşmak biçiminde yer alır.”
Şimdi önümüze sunulan yüzlerce farklı parlak uyaranı düşünün. Ekranlarımızın köşelerinde çıkan parlak reklamlar, avm lerin rengarenk ışıklı vitrinleri, gün geçtikçe artan tüketim önerileri, gerçekten olmasa bile yaratılıp önümüze sunulmuş ihtiyaçlar, janjanlı kapaklar, parlayan ambalajlar… Hepsini almak, denemek istiyoruz. Hatta bütçelerimizi zorlayıp, kredilerle borçlanarak hazza ulaşıyor sonra da yenilerine yöneliyoruz.
Ne kadar çok o kadar fazla, ne kadar reklam o kadar prestij, ne kadar tüketim o kadar değerlilik hissi olarak algılıyor, çocuklarımızı da tüketim toplumunun birer neferi olarak yetiştiriyoruz.
Sadece moda olduğu için nefes terapisi ile ilgilenip, yoga/plates yapan tanıdıklarınız yok mu sizin de?
Sadece adı organik diye yedirmiyor muyuz çocuklarımıza sözde organik paketli gıdaları?
Moda, popüler ve herkes orada diye değil mi Çeşme’nin Alaçatı’nın bu kadar kalabalık bu kadar yoğun olması, salt fotoğraf çekilmek için değil mi kimi beachlerin girişine ödenen o kadar para?
Dönemsel olarak neresi parladı, hangi ürün ışıldadı hooop toplum olarak hemen orada değil miyiz?
İnfluser olmak için takipçi satın almak, sosyal medyada paylaşmak için evinin belli köşelerini ayarlamak, çocuğunun yediğinin giydiğinin linkini paylaşmak da parıltılı hayatlara sahip olmak için gösterilen olağanüstü çaba değil mi?
Popüler sözde kişisel gelişim kitapları çok satarken klasiklerin ve gerçek edebi eserlerin adlarının anılmaması da parlayan nesne olarak algılanmamasından olabilir mi?
Sosyal medyada parlayan evliliklerin, verilen pozların arka planının göz yaşları, acı barındırması peki yine parlak görünmek için gösterilen çaba değil mi?
Özgeçmişlere eklenen renkli janjanlı cümleler, para verilip alınmış seminer, eğitim sertifikalarının içselleştirilmek bir kenara tek kelimesinin anlaşılmamış olması. Acınası…
IPhone bilmem kaç, Mercedes bilmem ne modellerinin yenileri çıkınca bayilere yönelmesi yüz binlerce insanın gerçekten bana mı anormal geliyor sadece?
Sahip olunanla mutlu olmak yerine, hep yeninin daha parlak olanın, daha gündemde kalanın peşine düşmüyor muyuz? Daha fazla tüketerek anlık hazların, mutlulukların ardına sığınmıyor muyuz?
Oysa en son modelin bir sonraki versiyonu siz daha bir öncekini satın almadan önce planlanıyor aslında. Amaç tüketicinin dikkatini dağıtmak, ilgisini çekmek, anlık haz ve mutluluklarına hizmet edip sonraki adıma yöneltmek.
Unutmayalım, tam bir şeylere odaklanmışken, birden zihnimizi dağıtan bir şeyler parlayarak karşımıza çıkar. İşte o anda kendimizi birtakım yeni araştırmalar içerisinde bulabiliriz.Özellikle sosyal medya odaklanamama sorununu yaratan ve sürekli parlatılan şeyleri önümüze sunar. Parlatılan şeyleri yapıp, parlatılan yerlerde bulunup, parlatılan şeylere sahip olduğumuz zaman kendimizi kısa sürede olsa daha mutlu, huzurlu hissederiz. Sonra yenisi ile karşılaşırız ve bu durum ortadan kaybolur.
NOT:
“Eğitim Dünyasında Parlayan Şeyler
Çocuklarımıza her türlü imkanı sağladığımızda her derste başarılı olmalarını ve her alanda beceri göstermelerini bekliyoruz. Çocuğun her derste elbette başarılı olabilir. Ancak her dersi severek başardığını söylemek çok da mümkün değildir.
Çocuklarımızı sürekli parlayan bir alandan bir alana yönlendirmek yerine onların sevdikleri, istedikleri bir iki alanda yoğunlaşarak uzmanlaşmalarını sağlamak daha sağlıklıdır.”