Skor: Alfa kuşağı - 5, X kuşağı - 0

Aysel Ateş Abdullazade

"Eğer bir şey olmak istiyorsanız,

Doğru ve güzel insan olun -

Zira o kulvarda pek yarış yok."

Sabahın erken saatlerinde uyandığım için internette dolaşmak, haber sitelerine göz gezdirmek ve bazen de sadece rastgele videoları izlemek kahve saatime denk geliyor. Elimde sıcak kahve kupası, odamda kahve kokusu ve "L" koltuğumun konforlu köşesinde battaniyeme bürünüp bu saatlerde kendime bir şeyler katmaya çalışıyor, bazen de sadece güne hazırlanmak için bu vakti değerlendiriyorum.

Bugün de yine aynı saatlerde kahvemi yudumlarken rastgele videoları izledim, podcastlar dinledim. Karşıma bir paylaşım düştü. Gelin damat ve yaşlı bir kadın vardı videoda. Kadının hararetle mikrofona konuşması dikkatimi çekti. Acaba ne diyor diye sesini iyice açtım.

60 küsur yaşlarında olan kadın evlenen genç kızın anneannesidir. Kendince bir "büyük" olarak tavsiyeler veriyor ve kurduğu cümleler şudur:

- sen artık bu evden çıktın, yerin orasıdır.

- kayınvalidene anne diye hitap et.

- kimseye karşılık verme, laf güreşi yapma.

- kocana iyi hizmet et, her istediğini yap.

- artık gittiğin yere aitsin, burasını akından çıkar.

- evinden çıkıp devamlı anne evine gelme, büyüklerini ve kocanı kızdırma.

- her gün evin için çalış, yemekler yap, kocanı mutlu et.

- ..... .... .....

Ve daha bu liste uzuyor. Bu bir anneanne, bir ana, bir kadın ve evlenen torunu. Kızının arkasında durmak, her daim onu desteklemek, eğer kötü bir şey yaşarsa, dönebileceği bir kapı olduğunu hissettirmek, güven vermek, özgüvenini arttırmak yerine, gittiğin yerde kal!- demek annelik, kadınlık ve insanlıktan çok uzakta kalan bir düşüncedir. Özellikle genç kızlar evlenirken, anne evi konforundan çıkıp başka bir eve, aileye, düzene adapte olmaya çalışacak iken ona destek olmak, yanında olduğunu hissettirmek ebeveynlik görevidir. Kızlar, sizin başınızdan edeceğiniz malınız değildir, evladınızdır.

Bir nesil yetişmiş zamanında. Gittiği yer ona ev değil zindan olmuş, mutluluk umarak, darmaduman bir hayat bulmuş, köle gibi hissettirilmiş, hakkını hukukunu bilmemiş, ezilmiş, şiddet görmüş ve tüm bunlara rağmen çalacak kapısı olmadığı için orada da hayatını, ömrünü heba etmiş. Ona uzanan el olmadığı için, belirli kodlamalarla büyütüldüğü için gittiğin yerden ancak kefenle çıkabilirsin cümlesini yaşamış. İstemediği halde 3-7 çocuk doğurmuş, bilinçsizce büyütmüş ve farkındalık edinmemiş. Şimdi bu nesil aynı kendi yaşadıklarını bizim nesle örnek olarak gösteriyor ve dayatmaya çalışıyor.

Sizler de duymuşsunuzdur, yaşlılar hep şöyle der; bizim zamanımızda boşanmalar bu kadar değildi. Biz nelere katlandık, ama yine de sabrettik, şimdikiler bunca rahatlığa rağmen en ufak bir şeyde hemen boşanıyorlar. Biz dayak da yerdik, tarlada da çalıştık, beş çocuk büyüttük, makineler yok, ev işi, kayınvalide, kayınpederle birlikte oturduk, kocamız dövdü de, sevdi de. Sabırla katlandık.

Bakın, bunlar bir kodlamadır. Bilinçaltına kabul ettirilmiş, insanı değersiz kılan, kadına insan olduğunu öğretmeyen, kadının bir köle halinde yaşamasını sağlayan, sabır adı altında yapılan işkence ve dayatmadır. O zamanların cahil kesimi, okumayan, hakkını savunamayan kadınları buna boyun eğmiş. Peki ya şimdi Z kuşağı da bunu etmek zorunda mı? Şükürler olsun ki, bu soruya HAYIR! cevabını verebiliyoruz.

Geçenlerde çok değer verdiğim bir hanımefendi ile sohbet ederken bana şöyle bir soru sordu;

- Aysel hanım, sizce, bizim mi şartlarımız güçlü bireyler yetiştiriyordu yoksa evlatlarımızın mı?

Soru o kadar hoşuma gitti ve konuşmak istediğim mevzu idi ki. İçimde birikenleri dakikalara döküp sesli mesajla yanıt verdim.

Bence, evlatlarımız daha şanslı bu konuda. Yetiştirilme konusunda çok daha iyi yerlere gelebilme şansları var çünkü. Bu, sadece düzgün ve dürüst ebeveyn yönlendirmesine bağlı olan üst düzey bir ihtimal. Ve çoğunlukla bu ihtimal gerçekleşiyor. Bana göre sorudaki en önemli kısım güçlü sözünün alt katıdır. Ben güçlü olmak değil, mutlu olmak, ona yönelik çalışmak ve yaşamak taraftarıyım. Güçlü kelimesi ise bir insanın kendine değer biçmesi, saygınlığını kendi adına koruması, içindeki huzuru bulabilmesi ve buna farkındalık kazanması, ne istediğini bilmesi, sınırlarını belirlemesi, çizgilerini çekebilme özgürlüğüne sahip olması, hayatından ve ömründen ödün vermemesi, nasıl yaşamak istediğini belirlemesi ve bu eminlikle yaşayabilmesi, kısıtlanmaması, hak ve hukuklarını savunma bilincini edinmesi ile eşdeğerdir. Özellikle bizim gibi toplumlarda kadına olan dayatmaları göz önünde bulundurarak kız evlatlarımıza bu özellikleri verecek olan bir nesil olduğumuz için ben evlatlarımızın yaşadığı bu dönemin şartlarını daha iyi, daha bilinçli ve daha harika buluyorum. Ne şanslılar ki, bizim büyüttüğümüz bireyler olarak kendi kuşaklarının sözün en iyi anlamında meydan okuyan şahsiyetleri olacaklar.

Kısıtlama değil, özgürlükle

Güçle değil, sevgi ile

Korku ile değil, bilinçle anlatılan her şey çiçek açar, yeşerir, dal olur ve meyve verir.

Sevgiyle kalın!