Merhabalar sevgili medya ege ailem. Havaların yavaş yavaş serinlediği, gökyüzünün canlı renklerinin bir müddet dinlenmeye çekildiği sonbahar günlerini yaşamaya başladık. Genelde sonbahar, güz dendiğinde ayrılıklar, acılar, ölümler gelir insanın aklına. Ölümler için “yaprak dökümü” denmesinin sebebi de budur belki.
Kalabalık yaz sokaklarından, sakin evlerimize geçeriz yavaş yavaş, hareketli günler yerini gündelik rutinlere bırakır, soğuk içecekler sıcak çaylara belki birkaç ay sonra tarçınlı sahleplere. Gece açık bırakılan pencereler örtülür, güz selam vermeye başladığında, o yazın fazlalık gelen bataniye çıkar yerinden. Ve bazen insana “yalnızlık” hissi çöker.
Bazen insan kalabalıklar içinde yalnız hisseder kendini. Bazen de gerçekten yalnızdır. Peki sizce yalnızlık nedir?
Yalnızlık, yokluktur. Gerçekten arkadaşın, eşin, dostun, ailen olmayabilir. Ya da kendini onlardan kopmuş, boşlukta hissediyor olabilirsin.
Her iki durumda da korkacak bir şey yoktur aslında. Hayatta kimi zaman kendi kendine kalmalıdır insan. Kendi sesini daha iyi duyabilmesi için kendi boşluğuna çekilmelidir. Çünkü insan, birbirine karışmış seslerin içinde kendi sesini ayırmakta zorlanır. Ailesinin fikrini kendi fikri sanar, eşinin tercihini kendi tercihi. Sonuç olarak yaptıklarından memnun olmayan, başkalarını suçlayan bireyler patlak verir etrafta. “Onlar söyledi, bu yönlendirdi, aklımı karıştırdı.”
Aslında her kendini bulma serüveni derin bir yalnızlıktan sonra başlar. İnsan düşünür, ne istediğini, ne istemediğini bulur. Öyle çok vakit geçirir ki kendiyle, kendini tanır. Yeni iş girişimleri, buluşlar, yalnızlıkta yazılan şarkı sözleri ve kitaplar, hayatımızı değiştiren en kritik kararlar. Hepsi daha güzel olur. Bu tesadüf değildir. Yalnızlığını kaliteli yalnızlığa çeviren insanların başarısıdır. Ve bu insanlar etrafı tekrar kalabalıklaştıktan sonra bile bazen yalnızlık ister.
Diğer yanda yalnızlığı bir sorun olarak görenler, kendi iç korkularını konuşturur. Kurdukça kurar kafasında ve sorunlarını büyütür. Depresyon da böyle yalnızlık hissinde yerleşir üzerimize. Ve diğerinin aksine yalnızlık bittikten sonra bile iç korkularla savaşır bu insan.
Olur ya belki siz de yalnızsınızdır. Aileniz uzaktadır, eşinizden ayrılmışsınız, arkadaşlarınızla aranız bozulmuştur. Çocuğunuz olmuştur belki. Sosyal hayattan çekilmiş, evin içinde bebeğinizle baş başa kalmışsınızdır. Kimsesiz hissediyor, yetememe duygusuyla baş etmeye çalışıyorsunuzdur. Hastasınızdır. Kendi kendinizi iyileştirmeye çalıştığınız için yalnızlık daha ağır gelir. Böyle durumlarda kendinize çok da yüklenmeyin. Hatalarınızı, pişmanlıklarınızı, keşkelerinizi düşünmeyin. Bundan sonra ne yapmak istiyorum diye sorun kendinize. Ben gerçekten nasıl mutlu olurum diye.
Amerika’nın keşfi, 1492 yılında Kristof Kolomb ile başlıyor olabilir. Ama Amerika daha önce de oradaydı sadece geç keşfedildi. Siz kaç yaşında olursanız olun. Eğer kendinizi keşfetmediyseniz hala ne kadar güçlü olduğunuzu bilmiyorsunuz. Amerika gibi orada öylece bekliyorsunuz. İçinizdeki gücü keşfetmek için lütfen başkalarının hayatlarını merak ettiğimiz kadar kendimizi de merak edelim. Yalnızlığı bir keşif serüvenine dönüştürelim.
Kim bilir belki önümüzdeki sonbahar da aklımıza gelen hüzün değil coşku olur.