‘’Kaç zamandır insana hasretiz.’’
Son zamanlarda duyduğumuz en dertli söz. Dertli diyorum, çünkü çaresi yok. Herkesin egosunu tavan yapan bir döneme geldik. Herkes mükemmel. Herkes sıra dışı, herkes sanatçı, herkes zeki. Ama belki de en sahtesi de ‘’Herkes iyi.’’
Bu gerçekten böyle. Herkes inandığının doğru olduğunu sanır. Bu kendi söylediği yalan olsa dahi. Ki bence buna daha çok inanıyorlar. Çünkü yalanı ortaya atmalarının en büyük sebebi, kendilerini kurtaramayacak kadar büyük bir çaresizlik içinde olmalarıdır. Ve yanlarında illa ki olacak olan yancıları, onu bu yalanına bile öyle bir inandırır ki, kendisi bile gerçek olduğuna yemin edebilir.
Peki, neden böyle? Yani neden güveninizi sağlamış biri, sizi kandırmaya çalışır. Bunun basit bir sebebi vardır ‘’Çıkarlar.’’ Çıkarları doğrultusunda hareket eder bu cinsler. Onların çıkar havuzuna dolacak olan her şey mubahtır.
Çünkü içten içe, siz olan, sizin olan her şeyi kıskanırlar. Yani şunu demezler
‘’Yahu bu kadın veya bu adam… Buralara nasıl geldi? Nasıl bir emek harcadı? Nasıl sabır etti? Nelerden vazgeçti?’’
Evet. Bu soruları sormazlar. Onların akıllarından geçen tek şey, egolarına ters gelen bu kişilerin, aslında çok şanslı olduğu, kendisinin daha yetenekli olduğu, şansının yaver gitmediği gibi, kendisinin bile inanmadığı, yalan dolanlarıdır.
Şunu bir kabul edelim arkadaşlar…
‘’İnsanlara artık, kendi mutlulukları yetmiyor sadece. Başkalarının da, daha da mutsuz olmalarını, böylelikle de kendi mutluluklarını, başarılarını, vs daha da parlatma derdine düşmüşler. Çünkü aynaya bakıp da, kendilerini görecek halleri yok. Aslına bakarsanız, kendilerine kendileri bile tahammül edemiyorlar.
İyi hoş da, kim bunlar?
Kim bunlar sorusuna cevap verirken, doğru bir yol izlemeniz gerekir. Çünkü bu soruya cevabı iki şekilde verebilirsiniz. Birincisi, onların sizde ve etrafta bırakmaya çalıştıkları karakter izlerinden; İkincisi de, sizin biraz geriye çekilip, onu seyrettiğinizde gördüğünüz gerçek portresi. İşte burada ikinci seçenek sizi doğru cevaba götürecek olan doğru sorudur. Biraz kafamız karıştı değil mi? Onu şöyle açıklayayım arkadaşlar. Cevaplar aslında ortadadır. Önemli olan şey ise kimin doğru sorusu, cevabı bulacaktır.
Kim bunlar sorusuna cevabımız ne olmalı? İkinci yol ile ilerlersek, karşımıza şu soru çıkacak ‘’Onlar benim için kim?’’ Hayatımızda onları hangi sıfatlar ile hangi konumlara koyduk? İşte bu soruların cevabını verdiğiniz vakit, onların da kim olduğunu daha net görmüş olursunuz. Çünkü maalesef bu hızlı iletişim zamanlarında, gereksiz ve hak edilmemiş birçok samimiyeti kuruyoruz. Sonra o kişileri kendi hayatımızın merkezi zannediyoruz. Bunun sebebi ise o kişilere göstermiş olduğumuz tavizler. Onlar bu tavizlerden o kadar çok cesaret alıyorlar ki, bırakın sizi kırmamaya özen göstermeyi, buna gerek bile görmüyorlar. Çünkü siz artık, ondan vazgeçemezsiniz zannediyor. Güzel bir sürpriz yapın ona ve vazgeçin. Nasıl vazgeçilirmiş bir görsün.
Bu dünya şartlarının oluşturduğu bir sistemde, elbette daha çok güvenmeyi, daha çok sevmeyi istiyoruz hepimiz. Bu da bizi olmadık insanlara, olmadık değerleri vermeye itiyor. Önce bu huyumuzdan vazgeçeceğiz. Bardağı artık insanlara dolu vermekten vazgeçeceğiz. Bırakın, güven bardağınızı, hayatınıza giren insanlar, bir zahmet kendileri doldursunlar. Bunun bir zamanı yok, evet. Bunun yaşanacaklarla ve o yaşanmışlıklarda ne tepkiler ile karşılaşacağımızla ilgisi var. Ve o andaki neticeye göre o insanları hayatımızda konumlandırmamızla.
Biz ne yaparsak yapalım, kendilerini tanrı zanneden birçok kişi çıkacaktır karşımıza. Zamana bırakın, o her şeyin görülmesini sağlayan muhteşem bir olgudur. Kendinize güvenin. Sizin hayatınızdaki insanlar sizin aynanızdır. Bir dönüp bakın aynanıza, kaç kişi var hayatınızda ve bunların içinde yerini yadırgayan var mı? Bir silkelenin. Bu dünyanın merkezi sizsiniz. Sizsiz bu dünya yok. Ve naçizane son bir uyarı...
‘’Kötü gününüzde sizinle üzülen birileri mutlaka olacaktır.
Siz iyi gününüzde, gerçekten sizinle sevinen insanları sevin.’’