Prof. Dr. Deniz Demirci, “Özellikle sporu spor olsun diye ara sıra yapan bazı amatör sporcularda, çok basit bir travmayla daha kolay spor yaralanması gelişebiliyor. Spor yaralanmaları, günlük yaşantımızda yaptığımız işlerden ziyade, daha çok fiziki sınırların zorlanması sonucu meydana geliyor. Günümüzde spor yapanların sayısında ciddi bir artış yaşandığı rahatlıkla söylenebilir. Spor yapan bireylerin bir kısmı performans sporu yaparken, diğer kısım kendisini sadece yürüyüşle kısıtlıyor.” dedi.
Sporun önemi arttıkça yaralanmalar da arttı
Sporun önemi giderek daha net bir şekilde anlaşıldıkça spor yapan bireylerin sayısının da arttığını ifade eden Demirci, “Buna paralel olarak spor sakatlanmaları adı verilen rahatsızlıklardan şikayetçi bireylerin sayısında da artış meydana geldi. Spor yaparken birtakım zorlamalardan dolayı baş gösteren spor yaralanmaları genellikle baş ve boyun yaralanmaları, omuz eklem ve çevresi yaralanmaları, dirsek eklemi yaralanmaları, ön kol el bileği ve parmak yaralanmaları, sırt ve bel yaralanmaları, kalça eklem yaralanmaları, bacak bölgesinde ayak bileği ve diz yaralanmaları şeklinde sınıflandırabilir.” diye konuştu.
Sakatlık 21 günden fazla sürdüyse dikkat!
Bir spor yaralanmasının ciddiyet derecesini anlayabilmek için altı temel olgunun değerlendirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Deniz Demirci, “Bu olgular; yaralanmanın oluş biçimi, tedavi şekli ve süresi, spordan uzak kalınan süre, kaybedilen işgünü, kalıcı hasar ve maddi olarak maliyettir. Bir spor sakatlığının ciddiyeti bu olguların tek tek ele alınıp, değerlendirilmesi sonucu anlaşılır. Örneğin 1-7 gün spordan uzak kalmaya neden olmuş ise hafif, 8-21 gün spordan uzak kalamaya neden olmuş ise orta, 21 günden fazla spordan uzak kalmaya neden olmuş ise ağır bir yaralanmadan bahsedilebilir.” ifadelerini kullandı.
Spor yaralanmalarının yüzde 20-30’u ayak bileğinde gerçekleşiyor
Prof. Dr. Deniz Demirci, tüm spor yaralanmalarının yüzde 20-30’unun ayak bileğinde meydana geldiğine dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Ayak bileği yaralanmalarının yüzde 85’i “sprain” şeklinde ortaya çıkıyor. Burkulmalarda öncelikle lateral ligamentler, medial ligamentler, tibiofibular syndesmosis ligamentöz yapılar etkileniyor. Özellikle kısa mesafe koşuları veya futbol gibi depar içeren sporlarda kas yaralanmaları ile sıklıkla karşılaşılabiliyor. En çok arka uyluk kaslarında yaralanma görülüyor. Stres kırığı olarak da adlandırılan aşırı kullanım yaralanmalarına en çok alt ekstremite ve tibia, fibula, femur ile pelvis gibi metatarsal kemikler maruz kalıyor. Omuz yaralanmaları, menisküs gibi diz eklemi rahatsızlıkları ve çocukluk çağına özgü spor yaralanmaları sendromu da sıkça görülebiliyor. Diz eklemi, insan vücudunda en sık yaralanan bölge olarak ön plana çıkıyor. Performans isteyen sporlarda yaşanan fiziki zorlanmalar, menisküs ve çapraz bağ yırtıklarına yol açabiliyor. Bununla birlikte ciddi travmalarda kemik kırıkları ve eklem çıkıkları gibi sıkıntılar da meydana gelebiliyor.”
Yaralanmaların yüzde 75’i sorunsuz iyileşiyor
Sportif faaliyetler sırasında çok değişik yaralanmalarla karşılaşmanın mümkün olduğunu ifade eden Demirci, “Bu yaralanmaların yüzde 75’i önemsiz olduğu için bir sorun oluşturmadan iyileşiyor. Yüzde 25’i ise sportif faaliyete ara vermeyi gerektiren kısa veya uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyuyor. Bu travmalar sırasında bazı faktörler yaralanmayı kolaylaştırıyor ve iyileşme süresini uzatıyor. Bireysel ve çevresel nedenlerin spor yaralanmasına yol açan faktörler olduğunu söyleyebiliriz. Zayıf kas ve kemik yapısı, daha önceden geçirmiş olduğunuz yaralanmalar ve ameliyatlar, anatomik bozukluk, kronik hastalık ve enfeksiyonlar, psikolojik problemler, yaş ve cinsiyet bireysel nedenler olarak tanımlanıyor. Antrenmansız bir şekilde fiziksel sınırları zorlamak, kötü ve yanlış malzeme seçimi, spor kurallarına uymamak, spora uygun olmayan zemin ve kötü hava koşullarını da çevresel faktörler olarak değerlendirebiliriz.” dedi.
Bunları yaparak spor yaralanmalarını önleyebilirsiniz…
Prof. Dr. Deniz Demirci, spor yaralanmalarını önlemek için dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:
- Öncelikle sağlık taraması ile spora engel bir durumun olup olmadığı saptanmalı,
- Daha önceden bilinen sağlık problemi mevcut olduğu takdirde spor yapmaya karar vermeden önce doktora danışılmalı ve riskli sporlardan uzak durulmalı,
- Yapılacak spora dair detaylı bir şekilde bilgi edinilmeli ve bu spora uygun giysi, ayakkabı ve malzeme kullanılmalı,
- Spor esnasında aşırı yorgunluk, çarpıntı ve baş dönmesi gibi durumlar oluştuğu takdirde spora son verilmeli ve,
- Temas ya da yarışma sporuna başlamadan önce en az 15 - 20 dakika ısınma ve adaleleri germe egzersizleri yapılmalıdır.
İlk müdahale önemli
Spor yaralanmalarının tedavi sürecinde ilk müdahalenin önemine vurgu yapan Demirci, “İlk yardım veya ilk müdahale, olay yerinde ilk olarak uygulanan işlemdir. Başlangıçta, yaralanan sporcu düzgün bir şekilde spor alanı dışına alınmalı, akabinde yaralanan bölge istirahat pozisyonuna getirilmeli ve bu bölgede ödem gelişmemesi için vakit kaybetmeden 10-15 dakika boyunca direkt olarak ciltle temas etmeyecek şekilde buz tedavisi yapılmalı. 2 saat arayla günde 5-6 kez uygulanabilecek olan buz tedavisinin ardından, yaralanan bölgeye uygun bir bandaj ile kompresyon ya da atel uygulanmalıdır. Sonuç olarak spor yaralanmalarının ön tedavi döneminde uygulanan yöntemler, koruma, dinlenme, buz, kompresyon ve elevasyon dan oluşuyor. Spor yaralanmalarında yaralanmanın şiddetine, hasarına ve yerine göre kesin tedavi, konservatif tedavi, fizik tedavi ve cerrahi tedaviler uygulanıyor.” dedi.
Uygun tedavi uygulanmazsa spora dönüşte sorun oluşuyor
Prof. Dr. Deniz Demirci, genellikle uygun tedavi uygulandıktan sonra birçok spor yaralanması sonrası spora dönmenin mümkün olduğunu ifade etti ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Ancak yaralanmanın şiddetine göre spora dönüş süresi uzayabiliyor. Spor yaralanmaları sonrasında spora dönüşte yaşanan sorunlar çoğunlukla uygun tedavinin uygulanmamasına veya tedavi tam tamamlanmadan spora erken dönmeye bağlı oluyor. Bunun sonucunda sorunlar kronik bir hal alarak sportif performansı etkileyebiliyor. İster konservatif yöntemlerle, ister cerrahi olarak tedavi edilsin, spor yaralanmaları sonrası başarılı sonuçların alınması için sporcunun tedavisinin birbirleri ile koordine olarak çalışan ortopedist, fizik tedavi doktoru, spor hekimi ve fizyoterapisten oluşan tecrübeli bir ekip tarafından yapılması en uygun yöntemdir. Örneğin aşil tendon kopmaları, dizde ciddi kıkırdak yaralanmaları gibi çok ciddi yaralanmalardan sonra iyi bir tedavi uygulansa bile spora döndükten sonra eski performansa tam olarak ulaşılamayabilir.”