Hayal kırıklığımı, kırgınlığımı kelimelerle anlatamam. Çekilip bir kenara sessizce otursam yıllarca susabilirim ya da yazmaya yeltensem çarşaf çarşaf yazabilirim.
Susmakla yazmak arasında bir yerdeyim...
“Çabalamaktan, bizi biz yapabilmek için çırpınmaktan, var olmaya çalışmaktan, varlığımı ispatlamaktan yoruldum. Yıllarca koşuyorum da bir türlü varamıyor gibiyim. Sanki olduğum yerde sayıyorum, sanki kendi etrafımda dönüp duruyorum...”
Kafasının içinde durmak bilmeyen düşüncelerle gecenin zifiri karanlığında bir oraya bir buraya adımlayarak debelenip duruyordu kadın. İstiyordu ki ayak sesleri kafasındaki sesleri duymasına engel olsun ama kafasındaki sesler öyle gürültülüydü ki ayak sesleri kafasının içindeki seslerden duyulmuyordu bile.
Başka bir ihtimallerin olmasını düşünüyor düşündükçe ise sevmekten başka bir ihtimal kalmıyordu elinde. İçten içe kurduğu cümlelerin etrafında dönüp duruyor, cılız bir duygunun seline kapılıp gecenin ilerleyen saatlerinde toprağın altında kalmış köksüz bir dal gibi yok oluyordu. Yüreğindeki sevgiyi yaşatmak istedikçe ölü düşleri büyük bir mezarlık oluyor sevgisinin yaşamasına müsade etmiyordu. En güvendiği dallarından kırılmaya başlıyor, en çok inandığının gönül kapısından içeri adım atamıyordu.
Hani oldu ki biri dokunsa oracıkta ağlayacaktı... Biri dokunsa da ağlasam diye aklından geçirirken biri dokundu, o da içli içli ağladı...
Ahmet Kaya’nın ; Ayrılığın Hediyesi şarkısı çalıyordu, efkarlı kadını ağlatmaya yetmişti.
Sessiz ve bir o kadar da yalnızdı. Yorgundu...
Geriye dönüp baktığında hüsran yığınlarının altında ezilmiş bir ruh görüyordu. Doğruları ile yanlışlarını topladığında hepsinin faturası yine kendine kesiliyordu. Her biri ayrı yerlere dağılan hayal kırıklıklarını bir araya getirip yamalaya çalışırken aslında bir daha dikiş tutmayacağını da biliyordu ama gönül işte, gönlüne söz geçiremiyordu.
Sevgiye dair ceplerinde sakladığı tüm umutlardan vazgeçiyor o gecenin kalbine vedasını gömüyordu. Elinde anıları ve hatıralarından başka bir şey kalmamıştı.
Şimdi ya yazacaktı ya da konuşacaktı ama her ikisini de yapamıyordu. Çünkü kaleminden ve dilinden dökülen sözleri dönüp dolaşıp hançer misali kadını yaralayacaktı. Haritadan silinmiş bir şehrin yok oluşunu izlercesine kendini izliyordu.
Kadın yok oluşunu izlerken içinde ölen heyecanları bir bir sayıyordu.
Verilmiş sözler vardı... Peki ya onlar ne olacaktı?
Tutulamayan tüm sözler şimdi noktasına, virgülüne daha çok aklımda.
Unutsam da aklımda...
Vazgeçsem de aklımda...
Kırılsam da aklımda...
Sussam da aklımda...
Yazsam da aklımda ..
Yaşasam da ölsem de aklımda...
Değil bir şehir, koca dünya haritadan silinse tutamadığın tüm sözler dün gibi yine aklımda...