Değerli Okurlar;
Bir önceki yazımızda, kurumsal kimliği ile kuruluş amacı ve türleri hakkında genel çerçeveye dâir bilgiler sunduğumuzu düşündüğüm vakıf hakkında; şimdi ise en çok merak edilen bölümü olan ‘vakfiye’ mevzûsuna değinmek istiyorum…
Belirli bir kısmından bahsettiğimiz şartları hâiz olan kimse tarafından ve yine daha önce belirttiğimiz şekillerden biri ile kurulan vakfın, genellikle vâkıfı tarafından hazırlanmış nizamnâmesine ise ‘vakfiye’ denir. Bunlar, geçmişte kadılık siciline işlendikten sonra kesinleşirdi.
Târih boyunca vakfiyeler, taş, deri ve kâğıt gibi yazı için elverişli bulunan malzemeler üzerine yazılarak, günümüze kadar ulaşabilmişlerdir. Şâyet vakfın mevzuu, bir binâ ise; bâzen vakfiyenin özeti, binânın duvarlarından birine kazılırdı. Nitekim Türkçe ilk vakfiye olan Germiyanoğlu II. Yakub Bey (ö.1428) vakfiyesinin, taş üzerine yazıldığını biliyoruz.
Târihî açıdan bakıldığında, vakfiyeler büyük bir önem arz ederler. Çünkü bunlar, bize bir milletin, muayyen bir zamânındaki hayat ve kültürüne dâir muhtelif olayları müşâhede etme imkânı verirler. Kezâ vakfiyeler, bir milletin iktisâdî ve sosyal yaşamlarında önemli bir rol oynamış olan vakıf müessesesinin nasıl çalıştığını; kimlerin idâre ettiğini vs. hususları öğrenmemize yardımcı olurlar. Vakfiyelerden iri hacimli ve defter gibi olanlar olduğu gibi, tek sayfa şeklinde olanlar da bulunmaktadır. Rulo şeklinde, uzun ve kalın varaklar hâlinde olanlar bile vardır. Bu şekilde mufassal olanlar, üslup bakımından edebî değeri yüksek olan eserler olarak kabûl edilmektedir.
Vakfiyelerde; Allah’a hamd ve senâ, Resûlüne salât ve selâmdan sonra, hayır yapmaya teşvik edici, sadakanın sevâbından bahsedici âyet ve hadisler verilir. Bâzen de şiirsel bir anlatımla konu daha câzip bir hâle getirilmeye çalışılır. Vakfiyelerde, umûmîyetle şu hususlar yer alır: Vakfolunan malların neler olduğu, bu malların nasıl idâre edileceği, gelirlerinin nerelere ve kimlere sarf edileceği, vakfın kimler tarafından idâre edileceği, ilgili kurumca verilen hüküm, târih ve mühür...
İslâm tarihinde, ilk vakfiyenin Hz. Ömer tarafından yazıldığı rivâyet edilmekle birlikte; kesinlik kazanmış bir bilgi olmadığını da belirtmeliyiz. Vakfiyelerin en son kısmı ise oldukça ilginçtir… Bu bölümde, vâkıf tarafından ölümünden sonra vakfın gelirini kötüye kullanmaya ya da vakfı durdurmaya / kapatmaya kalkışma ihtimâli olan kişilere karşı yazılmış; ‘Allah’ın, peygamberlerin, meleklerin, insanların ve bütün mahlûkatın lânetinin, vakfı tağyir edenin üzerine olmasını dileyen’, uzunca bir bedduâ yer almaktadır (Örneğin; ‘Fâtih Sultan Mehmet’in Ayasofya Vakfiyesi’).
Esen kalın…
Sefa Yapıcıoğlu